"Bilmiyorum, başkalarına da oluyor mu: Bazan, Haliç sırtlarındaki o dört duvarı birbirimize zindan ederken, bazan, bir konaktan, ya da saraydan bir türlü gelmeyen bir çağrıyı beklerken, bazan birbirimizden keyifle nefret ederken, bazan da karşılıklı gülüşerek Padişahımız için bir risale daha yazarken, günlük hayat içinde, bir an, ikimiz de, bir küçük ayrıntıya takılıverirdik: Sabah birlikte gördüğümüz ıslak bir köpek, iki ağaç arasına asılmış çamaşır dizisinin renk ve biçimlerindeki gizli geometri, hayatın simetrisini ortaya çıkarıveren bir dil sürçmesi! Şimdi en çok bunları özlüyorum işte! "
-Orhan Pamuk'tan okuduğum bu ilk eser Beyaz Kale diğer romanlara göre bende bir adım öne geçti çünkü tarih ile kurgulanmış sanata bayılıyorum! Romanın iki ana karakteri; efendi ile köle, Hoca ile Venedikli, birbirlerine, ilgilendikleri alanlar kadar dış görünüş olarak da çok benzeyen iki insan.
-Venedik'ten Napoli'ye giden bir geminin Türk korsanlarca basılmasıyla esir düşen bir Venedikli'nin, Türk tarafından satın alınmasıyla başlayan roman, Doğu ve Batının birbirine harmanlamasını, bu iki meraklının okuyup araştırdıkça birbirlerine bazen zıt, bazen paraler giderek ettiği münakaşalarını, İstanbul'u saran (anladığım kadarıyla tarihten bağımsız bir kurgu olan) vebayı durdurma çabalarında insanın derinliklerine inen sohbetlerini anlatıyor. Eğer bir parça Doğu veyahut Batı tarihine meraklıysanız bu minik romanı öneririm.
"Kaybettiğimiz hayatı ve düşleri yeniden ele geçirmek için, onları yeniden düşlemek gerektiğini herkes bilir: Ben hikayeme inandım!"