İNGİLİZLER birçok önemli bina gibi Harp Okulu ile eski 1. Ordu Komutanlığı binalarına da el koymuşlardı. İşgal Kuvvetleri Başkomutanı General Harrington da burada çalışıyor, öğle yemeklerini yiyor, Tarabya'da oturuyor, Moda'da tenis oynuyordu. Türk zaferine kadar İstanbul'un hükümdarı gibiydi. Sadrazam da, Genelkurmay Başkanı da emrindeydi. Türk zaferi, derken Refet Paşa'nın, arkasından İsmet Paşa'nın gelişi, Trakya'nın Türklere verilişi, halkın işgali hiçe sayan gösterileri, sansürün baş edemediği millici basının yazdıkları sonrasında hükümdarlık sona ermiş, istenmeyen yüzsüz bir misafir durumuna düşmüştü. Barış bir an önce imzalanmalı ve buradan çekip gitmeliydiler. Saygınlıkları her gün biraz daha azalıyordu. Şehrin birçok köşesinden, işgal askerlerinin dayak yedikleri hakkında haberler geliyordu. Eskiden bir İngiliz askeriyle kavga etmeye kim cesaret edebilirdi?
Sayfa 151Kitabı okudu
İstanbul'un işgali Milli Mücadele tarihinde yeni bir aşamadır.
Sayfa 78
Reklam
İstanbul 'un işgali
"...İngilizlerin bir askeri bandonun mızıkacılarını silahlı asker sanıp öldürmeleri Türklere çok acı gelmişti....bütün evleri araştırdılar,mezarlıklardaki kabirleri deşerek içinde silah saklı olup olmadığına baktılar....Rauf Bey neşeli görünmeye çalışarak "Bırakın gelsin alçaklar,"diyordu "Buradayız işte."parlementonun kendi kendine dağılması değil işgal kuvvetlerince dağıtılması gerektiğini ileri sürüyordu.........İki yanında süngü takmış İngiliz erlerinin sıralandığı sokaktan geçerek Yıldız sarayına gittiler....."şu sular bu kafirlerin gelebilecekleri en son yerdir Anadolu çelik gibidir.Mücadelesinde başarıya ulaşacak. ""
Sayfa 305 - RAUF BEYKitabı okuyor
407 syf.
7/10 puan verdi
·
197 günde okudu
Bu kitap Şevket Süreyya Aydemir’in aslında otobiyografisi. “Şunu yaptım, şurada doğdum.”dan ziyade, hikâyesini romanlaştırarak anlatmış. Hani İlber Ortaylı’nın “Bir Ömür Nasıl Yaşanır?” isimli bir kitabı var ya, işte bu başlığa layık bir ömür olarak Şevket Bey’i gösterebiliriz. Emrah Safa Gürkan da o dönemin insanlarını anlatırken nasıl hızlı
Suyu Arayan Adam
Suyu Arayan AdamŞevket Süreyya Aydemir · Remzi Kitapevi · 20213,424 okunma
Pera Palas - İstanbul'un işgali sırasında Mustafa Kemal'in kaldığı 101 numaralı oda
Osmanlı İmparatorluğu, Hindistan'da kendi imparatorluğu aleyhindeki Rusya ve diğer Avrupa güçlerinin planlarına mukabil, kendisini bir koruyucu olarak ayakta tutmayı amaçlayan İngiliz siyasetiyle uzun süren çöküşü boyunca desteklenmişti. Ne var ki 1908 Jön Türk devrimi ve daha sonra İstanbul'daki siyasi değişiklikler, Türkiye'nin 1914'te savaşa Almanya'nın tarafında girmesine yol açtı. Bu, daha sonra imparatorluğun devamı için vahim olduğu ortaya çıkan bir davranıştı. 1914'te Basra gibi stratejik bir limanı ve komşu Osmanlı vilayetini ele geçirmek üzere Hindistan'dan bir İngiliz seferî kuvveti gönderildi ve bunu 1917'de Bağdat'ın ve 1918'de de Musul'un işgali takip etti. Bu şehirlerin merkezî oldukları üç Osmanlı vilayeti ayrı olarak yönetiliyordu ve herhangi bir türden birleşik bir ortak kimliği oluşturuyor görülmüyordu; her ne kadar Bağdat'ın diğerlerinin üzerinde önceliği olsa da. Yarıdan fazlası Şiî, yaklaşık yüzde 20'si (çoğunlukla kuzeyde yaşayan) Kürt ve yüzde 8'i de çeşitli Hristiyan, Yahudi ve diğer azınlıklardan oluşan karma nüfus 3 milyon civarındaydı. Yönetici sınıf ise hem Osmanlı ordusunda hem de mülki idarede önde gelen çoğunlukla Sünnî Araplardı. Şiî ulema ve tüccar toplulukları ve kırsal bölgelerdeki birçok aşiret, çoğunlukla kendilerine tamamen husumetle olmasa bile işkille bakan Osmanlı yöneticilerinden uzakta kalıyorlardı.
Sayfa 557 - Osmanlı İmparatorluğu’nun ÇöküşüKitabı okudu
Reklam
Kâmil Bey, ömründe Yakacık'tan öteye geçmemiş bir İstanbul çocuğuydu. Anadolu hakkında zaten hiçbir fikri yoktu. İstanbul'a gezgin satıcı, apartman kapıcısı, hamal, besleme sağlayan sınırları belirsiz bu memleket, elbet içinde yaşayanlardan başka türlü olamazdı. Öyleyse, kendi kendisine davranıp kalkmasını, isyan ederek silaha sarılmasını ummak boşunaydı. İstanbul —İmparatorluğun başı-kubbelerden kamburlarını çıkararak böyle sinmişken, Anadolu ne yapabilir ki? Hele Antalya-Konya bölgeleri İtalyanların; Antep, Maraş, Adana Fransızların; Samsun tarafları İngilizlerin, Zonguldak Fransızların işgali altında olursa... Anadolu' neresi? Yunanla dövüşenler kimler? Ankara ile Mustafa Kemal mi? Kâmil Bey fazla düşünmeden milletin —yani İstanbul'un-ümitsizliğine hak verdi.
İngiliz Yüksek Komisyonu, işgali bir başarı olarak kabul ediyordu. Amiral de Robeck, Lord Curzon'a gönderdiği iyimserlik dolu bir raporda, bunun milliyetçilere karşı öldürücü olmasa bile, ağır bir darbe olduğunu söylüyordu. Genelkurmay Başkanı Sir Henry Wilson, bu düşüncede değildi. Hatralanında, ""Bu uzun kuyrukluların gerçeklere hiç aklı ermez," diye yazıyordu. "Sanrlar ki, Anadolu'da onların fermanını okuyan vardır. Biz hiçbir zaman. hatta mütarekeden sonra bile, daha içerilere sokulmayı denemedik." Gerçekten de. Anadolu daki İngiliz işgali, şimdi boşaltlmış olan birkaç noktayla sınırlanıp kalmıştı. işin aslına bakılırsa, itilaf Devletleri, birbiri arkasından yarattikları iki olayla biri Yunanliarın Anadolu' ya gönderilmesi, öteki de on ay sonra Istanbul'un işgali- Anadolu'da olduğu kadar Avrupa Türkiyesi'nde de en geçerli fermanın, Mustafa Kemal'in fermanı olmasını sağlamışlardı...
Sayfa 253 - Altın KitaplarKitabı okuyor
1920'lerin romanında yazarın alafranga zümre karşısındaki tutumu da Tanzimat yazarlarınınkinden başka. Ahmet Mithat ve Recaizade Ekrem züppe tipini alaya alırken gerçek Batılıya ve Batı uygarlığına karşı saygılıdırlar. Batı'dan nefret yerine, şu ya da bu yönlerine hayranlıkları gözlemlenir. Oysa Birinci Dünya Savaşı, İstanbul'un işgali ve Kurtuluş Savaşı, sonraki yazarlarımızda milliyetçiliği bilemiş ve onları Batı hayranı zümreye karşı olduğu kadar Batı'nın kendisine karşı da kin ve nefretle doldurmuştur.
Sayfa 266 - İletişim YayınlarıKitabı okuyor
Melling'e İstanbul'da emanet edilmiş bellibaşlı eserler Defterdarburnu'ndaki Hatice Sultan Yalısı (Eski Neşât-âbâd) ile eski Beşiktaş Sarayı'nın divanhanesi ve Valide Sultan daireleriydi. Bu üç eserde de Melling, yerli zevki hiç rahatsız etmeden garplıdır. Onun için divanhanenin İyonya sütun dizisini bugün kendi deseninde
Sayfa 194
Reklam
Kara günler..
"İstanbul'un İşgali 13 Kasım 1918'den 6 Ekim 1923'e kadar süren beş yıl gibi uzun bir süreci kapsıyor. Bu konuda az sayıda kitap yazılması ve tarih kitaplarında ayrıntıya girilme- mesi düşündürücüdür. "Çanakkale geçilmez" diyoruz ama Çanakkale geçilmiştir, hem de hiç karşı koyulmadan, esir bir devletin boğazı olarak. Sadece üç buçuk yıl sonra, Çanakkale savunmasında şehit olanların kemiklerini sızlatırcasına İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan donanmaları Çanakkaleden geçip 13 Kasım 1918'de İstanbul'a demirlemiştir..."
Prof. Dr. Fahir Armaoğlu'nun engin bilgilerinin ve tecrübelerinin ışığında ortaya çıkmış akademik çalışmalarından derlenen Türk Siyasi Tarihi, imparatorluk mirasından Kıbrıs meselesine dek tarihimizin en kritik meselelerini yeniden gündeme taşıyor. Prof. Dr. Fahir Armaoğlu kitabın ilk bölümünde imparatorluk mirasını değerlendirerek çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu'nu yorumluyor ve hemen ardından ikinci bölümde Milli Mücadele yıllarını ele alıyor. İstanbul'un İşgali ve Oniki Ada Meselesi gibi hala önemini koruyan konular, belgeler ışığında okuyucuya sunuluyor. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren birçok tartışmaya sebep olan laiklik konusu, kitabın üçüncü bölümünü oluşturuyor. Hilafet'in dış cephesinden Türkiye'deki Amerikan okulları krizine kadar Prof. Dr. Fahir Armaoğlu laikliği en hassas noktalarıyla yorumluyor. Kitabın son bölümünde Kıbrıs meselesi tüm hatlarıyla tartışmaya açılıyor. Kıbrıs'ın stratejik önemi, 1955-56 yıllarında Türk hükümetinin tavrı, Türk-Yunan münasebeti neticesinde ortaya çıkan olaylar ve Prof. Dr. Fahir Armaoğlu'nun Rauf Denktaş'la yaptığı çok önemli bir röportajla kitap sona eriyor.
Türk Siyasi Tarihi
Türk Siyasi Tarihi
Fahir Armaoğlu
Fahir Armaoğlu
1921 yılının Ocak ayından itibaren Merkez Ordusu, Pontus İsyanı'na katılan ya da destek veren önde gelen bazı Rumlar'ı tutuklamıştı. Bu kişiler Amasya İstiklal Mahkemesi'nde yargılanmışlardı. Bu mahkemenin verdiği cezalara bakıldığında; 199 Rum'un Pontusçuluk meselesine bulaştıkları, 7 Rum'un casusluk yaptıkları, 4
Sayfa 108 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
1919 yılının Nisan ayında Paris'te barış görüşmeleri devam ederken Hrisanthos, Paris'e giderek Venizelos'la bir görüşme yapmıştı. Bu görüşme hakkında Yunan Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği 25 Nisan 1919 tarihli telgrafında Venizelos, Rum temsilcilerin Doğu Karadeniz Rumları'ndan oluşturulacak küçük bir askeri birliğin
Sayfa 73 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
1922 yılı sonlarında Lozan'da toplanan tarafları meşgul eden konulardan bir tanesi Türkiye ile Yunanistan arasındaki barışı tesis etmekti. Yunanistan'ı Lozan'da eski başbakan Eleftherios Venizelos temsil ediyordu. Türk delegasyonun başında ise İsmet Paşa vardı. Venizelos ile İsmet Paşa arasındaki görüşmelerde konuşulan konulardan
Sayfa 10 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
505 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.