Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
·
Puan vermedi
Stoacıların gözü yaşlı, Aurelius ben ne alaka diyor
İlk olarak galiba bu kitabı iki kişi yazmış ve felsefeyle çok ilgileri (ilgileri varsa da bilgileri) olduğunu sanmıyorum. Her şey aşırı yüzeysel ve teorik olarak yanlış anlaşılmaya çok müsait bir kitap. Kitapta kısaca mutlu olmak istiyorsanız ot gibi yaşayın diyor. İşte zaten zorsa sizin için değildir uğraşmayın, etrafında dolanın, aklınızdan çıkarın. İnsanlar hayatlarında her şeyi kolay elde edemiyorlar ve bazı şeyler için uğraşmaları gerekiyor, burada da temel amaç mutlu olmak. Ama kitaba göre insanı zorluyorsa o mutluluğa değmez gibi bir anlayış çıkıyor. Kitap cep boy zaten ya da benim okuduğum öyleydi orjinalinde nasıl bilmiyorum, bazı sayfalarında sadece bir cümle yazılı, işte 'her gününü son günmüş gibi yaşa' tarzı. Madem bu kadar boş kitap yazacaktın, Aurelius'u kullanmasaydın. Aurelius'un tamamen reklam amacıyla kullanıldığını düşünüyorum.
Unutma Mutlu Bir Hayat Çok Az Şeye Bağlıdır - Marcus Aurelius
Unutma Mutlu Bir Hayat Çok Az Şeye Bağlıdır - Marcus AureliusErtürk Akşun · Destek Yayınları · 20202,763 okunma
Aşkın denklemi çözümsüz[...] Ama birini sevmeyi, birine sımsıkı bağlanmayı mutlaka yaşamalı. İşte o zaman hayata bir bağlılık olur...
Reklam
Dalgalarla ya da ağaçlarla, tabiatla, saf ve bozulmamış unsurlarla her ne kadar konuşmaya çalıştıysam da bunlardan umduğum cevapları alamamıştım. Ama ben ne soru sormasını biliyor, ne de bir başka lisandan anlıyordum. Oysa çevremizde her şey konuşuyordu. Mı- rıltılar, uğultular, feryatlar, kürelerin sürtünmesi, galaksilerin titreşimi, atomların ritmi sürekli konuşmaktaydı. Kâinat uğuldamakta ve sürekli bir titreşimle, ürpermeyle dansetmekteydi. Tıpkı Mevleviler, arılar ya da dalgalar gibi. Dil, sözcükler, kendi varlık alanımızda bize anlaşma kolaylığı sağlarken, öte yandan bizi doğanın, varlığın, Tanrı'nın dilinden koparmaktaydı; gerçi vahiyle gelen uyarılar bize o dili yeniden hatırlatmaktaydı; ama insan bu işte, unutkanlıkla malûl...
Deniz kadar engin olamıyorsa yüreğiniz fırtınaların da üstesinden gelmeye hakkınız yoktu. Kayaları dövmeye ve süprüntüleri kıyılara fırlatmaya... Korkularınızı yenememişseniz, Aşk mektebinde pişmemişseniz; ateşi üflemeye ve demiri dövmeye de hakkınız yoktu. Ensar kadar geniş yürekli, muhacir kadar özgürleşmemişseniz size yakışan paryalık, kölelik, köylülük ya da sürgünlüktür; işte o zaman kendi vatanınızda bir sürgün, bir parya haline gelirsiniz. Çünkü özgürlük ucuz değildir; tıpkı aşk ve masumiyet gibi verilmiş de değildir; kazanılmalı ve hak edilmelidir.
Bakü’deki Türk Komünist Partisi’nin başında Mustafa Suphi adında, Bolşeviklerin çok tuttuğu bir adam vardı. Ankara’daki Komünist Partisi’nin faaliyeti hakkında pek bir şey hatırlamıyorum. Aralarında yakından tanıdığım bir Hakkı Behiç vardı. Bu aralık, Rus Sefareti de henüz tamamen teşekkül etmiş değildi. Fakat, kendilerine Bolşevik denilen
Şark Mefkûresi’ni tahlil etmek gayet güçtü. Çünkü, çok karışıktı. Bu, Şark Mefkûresi’nin muhtelif safhalarından biri de komünizmdi. Bunun en mühim taraftarı, belki Hakkı Behiç’ti. Bu adam, İttihat ve Terakki’nin idealist azalarından ve aynı zamanda maliye ile meşgul simalarındandı. Ruhen çok samimî bir insandı. Türklüğe çok bağlı olmakla beraber,
Reklam
Uyarılmasının kokusunu, kadınlığının o nefis kokusu- nu bu yakınlıktan alabiliyordu. Kendisini daha fazla kontrol edemeyen Clay, elini kaldırdı, parmağını külo- tun beline koydu ve pamuklu kumaşı kendisine doğru çekti. "Ah," dedi Julia şakacı bir tavırla, eline bakarak. "Yolunun ortasında seni engelleyen bir şeyler mi
Sayfa 177
elim ayağım ilkin ruhunu ve duvarını duayla koruyan bir evde karıştı aklım karıştı kalbim doğu dağlarını yedi diyen ninem her baktığını görmesin diye su içirdi kız kardeşlerime rüzgâr yedirdi her bildiğini demesin diye işte ona hep bir çukurdan baktım hep yutkundum ninem ve dünya demeden önce dağlarını yiyen doğunun adıyla bakışsız bu yüzü seçtim kendime dedim belki de bir yutkunma yeriydi hayat o avlu o dam o çocukluk dedim belki de bir yutkunma
Seyyidhan Kömürcü
Seyyidhan Kömürcü
Sıcak Sandalye Tekniği
"Eğer bir kişinin sizinle ilgili ne düşündüğünü öğrenmek istiyorsanız, karşılıklı iki sandalye koyun ve birine siz oturun, karşınızda o varmış gibi konuşun duygularınızı ve merak ettiklerinizi ifade edin, sonra karşı sandalyeye geçin, işte burdaki hisleriniz ona ait düşüncelerdir."
304 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Hijra
Bir hijranın hayatına ilk kez bu kitapta şu satırlarla tanık oldum. İçime ters gelen bir hayat ve tanımakta geç kaldığım her karakteri yaşarken, ön yargılarla dışlamak değilde asıl acıyı yaşayanın gözünden anlamak gerektiğini gördüm. Hissetmek bambaşka bir kavram. Hissetmek bile istemeyeceğimiz durumlarda anlamanın yeterli olacağını zannettiğim bir kitaptı. “ Dokuz yaşındaydım ya da belki sekiz “ dedi Dimple, “ Bombay’a hijra kerhanesine geldiğimin ertesi yılıydı. Şantibai diye ünlü bir daima( hijra hemşire) vardı. Şarkı söylüyorlar, dans ediyorlar, viski içiyorlardı. Daima bana tanrıçanın adını söylememi söyledi ve kırmızı bir sari verdi. Bana viski içirdi. Tadından tiksinmiştim ama yine de içtim. Sonra bana afon verdiler. Sonra da dört kişi beni yatırıp tuttu. Beni sımsıkı tuttular; penisimi ve hayalarımı bir bambu parçasıyla hallettiler. Bambu o kadar gergindi ki başta hiçbir şey hissetmedim, yaraya kızgın yağ dökdükleri ana kadar. Asıl acıyı işte o zaman hissettim ama hissettiğim başka bir şey daha vardı, bu acının beni özgür kılacağına emindim. “ Annem beni buraya, 007 numaraya getirdi ve ayakçıya verdi. Annem hakkında yada önceki hayatım hakkında pek bir şey hatırlamıyorum. Hatırlamak da istemiyorum.” “ Zaten anıların hep yalan yanlışsa, HEP YANLIŞSA, neden hatırlayasın ki?” Bir yaşamı eleştirmek, hor görmek kendi doğrularınıza ters görmek inanın en kolay şey. Peki ya o yaşam küfrün kendisiyse ne yapılmalı?
Narkopolis
NarkopolisJeet Thayil · Ayrıntı Yayınları · 201324 okunma
Reklam
Günün birinde o mezarın içine girecek ve her şeyi unutacağım, işte o vakit kırgın yüreğim huzura erecek. MARK TWAİN
"Yarasız, dertsiz, sırsız insan yok da, işte kimisi üstünü iyi örtüyor. Ben de örttüm. O kadar kapattım ki, kendim bile sormadım kendime."
Sayfa 198Kitabı okudu
Sonra SEN Geldin.
Sen geldin Mevsimlerin dörtten fazla olduğunu öğrendim. Günleri saymayı öğrendim, ellerini tutmak için. Şarkılara takılı kalmayı,insanlara dikkat etmeyip, İlk önce seni,sonra seni, en son olarakta yine seni düşünmeyi öğrendim. Bakışlarının fotoğrafını çekmeyi, sonra o fotoğrafı içime asmayı öğrendim. Sonra sen geldin. Gelmenin bir insan için ne
Birden düşümde koltuğa oturmuş durumda tabancayı elime aldığımı ve kalbime, başıma değil kalbime dayadığımı gördüm; oysa önceden kesinlikle tam şakağıma ateş etmeyi düşünmüştüm. Göğsüme tabancayı dayadıktan sonra bir iki saniye bekledim; mum, masa karşımdaki duvar birden hareket etmeye, dalgalanmaya başladı Hemen tetiğe dokundum. Bazen düşünüzde
Sayfa 777 - 778, 779, 780, 781, 782 Yapı Kredi Yayınları
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.