Dünya; duyumsama, ev, manzara ve amellerimizin hepsiyle beraber sayısız küçük bulutçuğun üstünde gezinmez mi? Her algının altında müzik vardır, şiir vardır, duygu vardır. Ama zincirlenmiştir, değiştirilemez bir hale getirilmiştir, kapatılmıştır, çünkü biz eşyayı hakikatiyle, yani duygu olmadan almak isteriz ki onlar bize uyacağına biz onlara uyalım fakat bu da, bilindiği üzere aşağı yukarı şu anlama gelir: Bizden önceki bin yıllarda olduğu gibi uçmanın yalnızca hayalini kuracak yerde biz sonunda, apansızın ve gerçekten uçmayı öğrenmişizdir. Eşyaya zincirlenmiş bu duyguya şahsi cihette denk düşen, bütün tutkuları, artık hiç algılanamayacak bir duruma geri yollamış olan objektiflik ruhudur, öyle bir geri yollamıştır ki her insanda o ruhun değeri, faydası ve önemine dair uykuda bekleyen ve ellenmemesi gereken bir duygu bulunur, işte söz konusu bu duygu, o ruh ile dünya arasındaki temel denge hissidir. Fakat bu dengeyi herhangi bir noktasından bozmayagörün, zincirlenmiş bulutçuklar dört bir yandan üzerinize uçuşmaya başlarlar. Biraz dermansızlık, biraz zehir, biraz heyecan fazlası demeye kalmadan insan, inanmak istemediği şeyler duyar ve görür, duygusu ürperir, dünya vasat konumundan bir uçuruma doğru kayar veya hareketli, emsalsiz, hayalimsi ve artık kavranamaz bir biçimde yükselişe geçer!