- Oğlum, sevk-i kaza ve kaderle kızım Atiye ile evleniyorsun. Vâkiâ bu işi gönül rızasıyla ben yapmadım. Fakat ne yapalım, hünkârımız böyle emretmişler. Babanın hatırı için kızımı kurban ettiler. Olan oldu... Hiç olmazsa bundan sonra kendine bir çeki düzen ver, şöyle adamakıllı bir adam olmaya çalış. Ben insandan elinde olmayan şeyleri istemem. Mesela şu boyunu iki karış uzat, demeyeceğim. Allah seni öyle yaratmış, öyle kalacaksın. Biraz daha uzun boylu, biraz daha adama benzer olsaydın elbette daha iyi olurdu. Fakat bu senin elinden gelmez. Bari elinden gelenleri yap. Evvela şu Mülkiye'de okuduğun, ikide bir tekrarladığın yaveleri bir unut. Sonra bu temannaları, bu nezaketi, bu el ovuşturmalarını bırak, ikide bir başını keçi gibi sallama. İnsan ayrı şeydir, keçi ayrı şey. Herkesi kendi hâline bırakmayı öğren. Dikkat ediyorum, bazen odaya girmiş sinek gibi yapışkan oluyorsun. Burnumun ucundan kovuyorum, kulağıma yapışıyorsun. Oradan kovuyorum, başka yere gidiyorsun... Sonunda daima Behçet Bey’in muhtaç olduğu şeyin nasihatten ziyade iyi bir dayak olduğuna karar veren Atâ Molla’nın bu içten konuşmalarla beslenen, gelişen kini yıllarca, ölümüne kadar sürdü.
Rüzgar yaptı her çatıda ayrı bir makam.. Yine senin hayalini gördüm bu akşam... Hançeremden alev gibi çıktı bu çığlık : Git istemem!.. Git istemem!.. Çık odamdan çık!.. Ah!.. Ne dedim?. Hayır gitme.. Hayır gitme... Gel!.. Ben git dedim, dedim ama sen işitme...gel!..
Reklam
"İnsan istemem diye şehirden kaçtı, besbelli burada da insandan kaçar!"
- O kadar çok mu korkuyorsun? + Sandığınızdan da fazla, Lola, düşünün, o kadar korkuyorum ki, eğer olur da kendime ait doğal bir nedenle ölürsem, ileride, cesedimin yakılmasını bile asla istemem! Bıraksınlar beni toprakta, mezarlıkta çürüyeyim, rahat rahat, oracıkta, belki de yeniden yaşama dönmeye hazır biçimde... Belli mi olur! Oysa beni yakıp küle çevirseler, Lola, anlıyor musunuz, o zaman her şey bitmiş olacak, iş işten geçmiş olacak... Bir iskelet, ne de olsa, az çok insana benzer yine de... Küllere kıyasla her zaman için yeniden canlanmaya daha yatkındır... Küle döndün mü iş biter!... Öyle değil mi?... Hal böyleyken, hele savaştan hiç söz etmeyelim...
Sayfa 80
“Ne demek yazamıyorum? Yazacaksın. Başka neyimiz var ki bizim? Bak bana, hâlâ yazıyorum. Bir gün bile bırakmadım şu kalemi elimden. Sen de her gün okuyacaksın, her gün yazacaksın. Onun acısı, bunun sıkıntısı diye bahane aramayacaksın. Kimseyi düşünmeyeceksin. Baban, anan, karın... Kaçmak istedikten sonra sığınacak liman çok. Hiçbir limana yanaşmayacaksın. Hep açık denizde. Hep ufuk çizgisine doğru. Gözünün doğrusuna yürüyeceksin. Yazacaksın. Kimsenin dediğine bakmayacaksın yazarken, kimsenin kelimelerine çamur sıçratmasına izin vermeyeceksin, o çamuru temizlemek için bile eğilmeni istemem, hep dik duracaksın!”
Seyahatlerimde bir çok gerçek aydın din adamımızla temas ettim. Onları en yeni terbiye-i ilmiyyeyi almış, sanki Avrupa’da tahsil etmiş bir seviyede gördüm. Ruh ve İslâm gerçeklerine vakıf olan din adamlarımızın hepsi böyle üstün seviyededir. Şüphesiz ki bu gibi din adamlarımızın karşısında imânsız ve hain din adamları vardır. Din adamları içindeki böyle hainleri himâye (koruma) şenî (aşağılık) hareketlerini şer’a (şeriat düzenine) tatbik, din kisvesi (kılığı) ve şeriat sözleriyle milleti izlâl ve iğfal (kandıran ve aldatan) din adamlarının -onlar için bu tâbiri kullanmak istemem- böyle şerre (kötülüğe) âlet olan insanların yüzündendir ki, DÖRT HALİFEDEN SONRA, DİN, DAİMA SİYASET VASITASI, MENFAAT VASITASI, BASKI VASITASI YAPILDI. Artık bu milletin ne öyle hükümdârlar, ne öyle âlimler görmiye tahammül ve imkânı yoktur. Eğer onlara karşı benim şahsımdan bir şey anlamak isterseniz; derim ki, ben şahsen onların düşmanıyım. Onların menfi istikamette (yönde) atacakları bir hatve (adım) yalnız benim şahsî (kişisel) imânıma değil, o adım, benim milletimin hayatına kasıt, o adım, milletimin kalbine havale edilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle hemfikir (aynı düşüncede) arkadaşlarımın yapacağı şey, mutlaka ve mutlaka o adımı atanı tepelemektir.
Reklam
"Konuyu aşırı teorikleştirmek istemem ama Jamaa mensubu olduğum sırada hissettiğim ve hâlâ aynı fikirde olduğum şeylerden biri şu ki siyasal İslâm orta sınıf ve onun altındaki sınıfın toplumsal hareketlilik yoluyla kariyer fırsatı elde edebileceği inancını kaybettiği toplumlarda baş gösteren bir orta sınıf krizinin yansımasıdır." Khaled al-Berry
Sayfa 106
Charles C. Finn
Ama saklarım bu gerçeği savunuculukla... Kimsenin bilmesini istemem.... Zayıf taraflarımı düşündükçe, Titrer ve sararırım.... Ya başkaları görürse iç dünyamı... Gerçek ben ve yalnızlığımı! İşte, Maskelerimi onun için takarım... Onun için, arkalarına saklanacakı Maskeler yaratırım...
Gözlerimi yumduğum sürece, iki kişiyiz: buradaki ben ile aynadaki o. Gözlerimi açarak, onun ben, benimse o olmamı önlemeliyim. Onu görmeli, ama görülmemeliyim. Olanaksız mıdır bu? Benim onu gördüğüm gibi, o da hemen beni görecek, böylece birbirimizi tanıyacağız. İstemem, eksik olsun! Ben kendimi tanımak istemiyorum; benim dışımdaki onu tanımak istiyorum. Olabilir mi bu? En büyük çabamı şunun için harcamalıyım: kendimi kendimde görmemek, kendi tarafımdan görülmek, kendi gözlerimle, ama bir başkasıymışım gibi: herkesin gördüğü, ama kendim göremediğim ötekini.
Son zamanlarda seyircilerimle konuşmak için bol fırsatım oldu. Bu sohbetler sırasında onları , filmlerimde simgeler ve mecazlara asla yer vermediğime ikna edemedim. Özellikle de yağmurun anlamı konusunda beni çok sıkıştırdılar. Neden yağmur? Neden ikide birde beliren rüzgar, ateş ve su? Bu tür sorular beni büsbütün çileden çıkartıyor. Yağmurun,
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.