Yas yok, cenaze yok!
Grisha serisinden sonra bana vay be dedirten bir kitaptı. Yazarın aynı olduğuna inanmak bile çok zor, işte roman böyle yazılır sayın Leigh Bardugo.. Heyecandan yerimde duramadım, elimden bırakamadım diyebilirim.
Grisha serisinden farklı olarak; her sayfası ayrı macera ve olay doluydu, asla sonunu tahmin edemiyor kendinizi hep şaşırırken buluyorsunuz. Cehennem Kapısı bölümündeki betimlemelere ve Buz Sarayı'nın özenle düşünüldüğü belli olan her ayrıntısına bayıldım.
Karakterler ilk serideki gibi sıkıcı değil, hepsi güçlü, bağımsız, sert karakterler. Karakterlerin geçmiş yaşantısı korkuları ve zaafları o kadar güzel anlatılmış ki ister istemez empati kuruyor kendinizi onlara yakın hissediyorsunuz ; ki ben bunu Alina ve Malyende asla hissedememiştim. Özellikle Nina ve İnaj'ın birbirlerinin yaralarını sarmaları, birbirlerine destek olmaları çok dokunaklı ve güzeldi.
Gelelim konusuna; Grishalar üzerinde kullanılan tehlikeli bir madde güçlerini artırırken, onları resmen bağımlı bir köleye çevirmektedir. Bu gücün kötü insanların eline geçmesini engellemek üzere Kaz ve ekibine imkansız bir görev verilir. Girilmesi imkansız Fjerda'nın Buz sarayına sızıp bilim adamını kaçırmak. Bu imkânsız görevde Kaz Brekker'ın ekibi Hayalet İnaj, Cellat Nina, Fjerdalı Matthias, Kesin Nişancı Jesper ve iyi flüt çalan :) Wylan olacaktır. Bu zorlu görevden başarı ile çıkabilmeleri için göze almaları gereken çok fazla tehlike, kaybedecekleri çok şey vardır.
