SAVAK İran’ın casus yetiştirmek ve istihbaratçı eğitmek amacıyla CIA yardımıyla kurulan ve 1957 ile 1979 yılları arasında faaliyet gösteren istihbarat Teşkilatıdır İran’daki bu teşkilat yaptıkları kötü eylemlerle Humeyni‘nin önünü açmıştır
"JIC'in kararında Irak'ın uluslararası terörizmle suç ortaklığına ilişkin yeni bir delil yoktur. Bundan dolayı, Afganistan örneğindeki gibi, terör tehdidiyle savaşmak üzere meşru müdafaa ya dayanan bir Irak harekâtı için hiçbir gerekçe yoktur."
Bu rapor ve diğerleri, İngiltere'nin istihbarat servislerinin tekrar tekrar Saddam'la el-Kaide arasında bir ilişki bulunduğu yolunda kanıt bulmakla görevlendirildiğini gösteriyor. Böyle bir kanıt bulamadıkları ve bunu icat etmekte gönülsüz oldukları için bunun hiçbir kanıtının olmadığı raporunu verdiler. Bu raporların tek sonucu Blair'in savaş gerekçesini istihbaratın daha kolay yönlendirilebileceği Kitle İmha Silahları konusundaki iddialara kaydırması oldu.
Kendisine tecavüz etmek isteyen İran İstihbarat Şefini öldürdüğü için idam edilen Reyhane Cebbari’nin, hakime son sözü;
Hakim: Neden öldürdün?
Reyhane: Şerefimi korumak için.
Hakim: Bu, geçerli bir sebep değil.
Reyhane: Sen şerefsizsen anlayamazsın…
İşin aslını söyleyeyim sana, ben VİS Üyesiyim.
VİS ne ki?
Venezüella istihbarat servisi. Onun Türkiye’deki adamıyım. Çünkü en güzel kadınlar orada. Tavsiye ederim.
"Yunanların temel istihbarat gereksinimini karşılayan İngiltere'nin İstanbul'daki işgal komiserliği gerçekten de iyi çalışmıştır.
Ordu Kurmay Başkanı Albay Pallis muharebe sırasında İzmir'de olduğundan 3. Kolordunun zayiat raporlarını ancak inceleme fırsatı bulmuştur: "İnanılmaz! Üniforması bile olmayan bir ordu bunu nasıl yapabildi?"
Pallis de birkaç ay içinde savaşları üniformaların değil, içindekilerin kazandığını anlayacaktır.."
Ya tahta oturursun ya da son nefesin ibrişim halatın ucunda sallanır. Ya kaplanın sırtına oturursun ya da kaplan seni ezer geçer, eğer bir şehzadeysen ömrün ensendeki ölüm korkusuyla geçer gider. 2. Abdülhamit… Hiç beklemediği bir anda tahta çıktığındandır diye düşünüyorum, ölümün gölgesini hep peşinde hissetmiş. Hükümdarlığı iyi midir, kötü müdür bilemem, ama şüpheci kişiliğinden ötürü tüm memlekete kurduğu istihbarat ağı, ve savaşmaktan korkmasından dolayı geliştirdiği siyasi kişiliği bende hayranlık uyandırdı. Kitabımız, Abdulhamit’in Selanik sürgününü anlatıyor, o günlerde her gün görüştüğü doktoruyla geçmişe dönük sohbetleri sayesinde Abdülhamit’i kendi ağzından dinliyoruz. Bir çok şey öğrendim bu kitapla, ve gerçekten kaplanın sırtında yaşamanın ne denli zor olduğuna şahit oldum. Ben çok beğenerek okudum, sizlere de içtenlikle tavsiye ederim.
MİT kendi yasasıyla belirlenen stratejik istihbarat görevini yapmak yerine, siyasi işler peşinde koşmak, tertipler almak, siyasi akıl hocalığı yapmak, siyasi ve idari icraatta bulunmak gibi görevi olmayan işler yapıyordu.
İskender Pala’nın kaleminden yine müthiş bir eser. Kısaca değinmek gerekir ise bu kitap başlığından da anlaşılacağı üzere Hz. İbrahim’i anlatan bir romandır. Kitap Japonya’da bir akademisyen olan Keiko’nun öldürülmesi ile başlar. Genç bir akademisyen olan Keiko bir japon araştırmacıdır yani Sümerologdur.. İskender Pala, tarihi hadiseleri Hazreti
Yoğun iş temposundan dolayı eseri ancak bitirebildim. Gelelim kitap ile ilgili notlarımıza: Kazım Karabekir, iyi bir istihbarat subayı olup bulunduğu toplulukta temkinli, herhangi bir akıma kendini kaptırmayan deliller ve yaşanan olaylar ışığında kendine yön veren akılcı bir kişiliğe sahiptir. Kitabın genel hatları olarak savaşa neden girildiği, Almanların yönlendirmeleri etkisi altına aldığı bürokrasinin üst düzey isimleri, ordunun her kademesinde yüksek rütbeli Alman subayları gibi konulara değinilmektedir. Tarihe ışık tutan bu eseri okumanızı tavsiye ederim. Herkese iyi okumalar!