Kitap sanki bir aşk hikayesiymiş gibi başlıyor: karısı tarafından terk edilmiş ve bunun ağırlığını kaldıramayarak intihar girişiminde bulunmuş Hikmet Bey'in ruh hali ve duyguları karmakarışıktır, ilerleyen sayfalarda diğer kahramanlarda da göreceğimiz bu karmaşık ruh hali aynı zamanda ülkenin içinde bulunduğu siyasal durumun da aynası gibi.
Meşrutiyet ilan edilmiş ancak yıllardır İstibdat döneminin sona ermesini bekleyen ve daha özgürlükçü bir düzen kurmayı amaçlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti padişah ile ilgili bir karar verememiştir. Bu durum, kaynağı bilinmeyen bir isyanla ve isyanın kanlı bir şekilde bastırılması ile daha da içinden çıkılmaz bir hal alır. Artık İttihat ve Terakki'nin içinde bile, yapılanların yanlış olduğu düşüncesi oluşmaya başlamıştır. Siyasetteki bu dalgalanmalar, askerin siyasete girmiş olması ülkeyi uçuruma sürüklemektedir.
Ahmet Altan, insanların duygularını, ruh hallerini çok başarılı şekilde tasvir etmiş; kahramanların hayatlarındaki dalgalanmaları ülke siyasetindeki çalkantılarla bağlantı kurarak anlatmış.
Bir yandan aşk, ihanet, huzur, nefret gibi insani duyguları okurken; arka planda bir devrin değişimine, tarihin ve siyasetin görünmeyen tarafına şahit oluyorsunuz.