Son zamanlarda okuduğum en akıcı, hüzünlü, romantik, devrimci, inançlı, mücadeleci, aşk dolu kitaplardan biriydi At Sineği. Elimden bırakamadan, soluk almadan okudum adeta.
Roman, henüz siyasi birliğini oluşturmamış ve Avusturya’nın işgali altında olan İtalya’da geçiyor. Avusturya’nın işgalinden hoşlanmayan gençler var elbette. Okuyan hemen hemen herkesin aşık olduğu ana karakterimiz Arthur, çocukluğunda adeta pamuklara sarılarak büyütülmüş, 19 yaşına kadar da, yetim olmakla beraber, hiç de kötü olmayan bir hayatı olan bir kişi. Aşık, devrimci, inançlı.. Ama bu 19 yaşındaki genç, çok sevdiği, çok inandığı bir kişi tarafından tüm hayatını etkileyecek bir yalana maruz bırakılmış olduğunu öğrenince ve bu arada bir de bir iftiraya kurban gidince, ipek gibi bir kişiliği olan Arthur’un içinden bir At Sineği çıkıyor.
Sokrates’a ‘At Sineği’ denmiştir çünkü eleştirir, sorunlara karşı kayıtsız kalmaz ve haksızlığa cesurca karşı çıkar.. Yeni Arthur’un içinden de aynen böyle bir at sineği çıkar. Arthur, büyün duygularını, sonuna kadar yaşayan bir kişidir. Ve inancından asla ödün vermez. Tüm duygularını çok kalın bir elbisenin altına saklamış ama taaa içinde aslında hiç değişmemiş, aynı duygulu insandır At Sineği.
Müthiş bir karakter, okuyan hemen hemen herkesin hayran olduğu bir kişi.. Çok beğendim.