Sonunda ne bulacağını sanıyorsun? Belki bir ceza vardır veya bir ödül. Belki acı vardır, acıdan başka da bir şey yoktur, gözlerimi kör eden dağlayıcı, beyaz bir acı. Fark etmez. Yaşam harika ama yaşamak dayanılmaz. Varoluşu kısmak isterdim. Yüzyıl boyunca tek, taklidi imkansız, uzun bir söz telaffuz etmek isterdim ve bu sözün gerçek vasiyetim olmasını.
Bilmiyorum ki bir nesle ait miyim; sevdiklerimin hiçbiri benim yaşımda değil. Hepsi beni hatırlayacak , yeryüzünde tek bir insan kalmayana kadar.
Reklam
... Yetişkinlerin çocuklardan önce kuruduğunu ve çocukların ölümün yaklaştığını gördüğünde çığlığı basmadığını, ölümü sabırla kabul ettiğini, onu anladığını fark ettim. Halkların ve ırkların üzerine basa basa yoluma devam ettim. Bir dilin tamamen yok olduğunu fark ettim, onu konuşan son adamın üzerine heyecanla basmıştım, öyle bir heyecan ki düşecektim neredeyse.
-Bilmen gereken bir şey var kardeşim. Toynaklarından ayakkabı yapayım, böylece ayağımı attığım yerde bir daha asla çim bitmesin diye Atilla’nın atını çalan çocuğum ben. Kötü adamlar tıpkı Allah’ın musibetinden korkar gibi benden korkar çünkü dünyayı bir uçtan diğer uca gezerken onların topraklarını ve tohumlarını kuruttum ben. -Tek başına mı yaptın bunu? -Hunlarla. -Hunlar kim? -Atilla’nın askerleri. Öldüğünde, içlerinden pek çoğu etinden parçalar kopardı. Benim de etim eksik, görünmüyor ama. Benim etim içimden eksik.
Kadim bir ses gelir yüzlerce yıl öncesinden ve onları sarsar: Uyu yavrum, uyu. Yaşam güzel derler. Ne derlerse desinler, kimse bilmez bizleri neyin beklediğini. Uyu yavrum, uyu. Senin günün de gelecek, hep hak ettiğin gibi tatlı bir uykuya dalacaksın. Uyu, yavrum uyu. Soğuk gece gelecek, son gece olacak ikimiz için de sonsuza kadar, der büyük, düşünmeden, ne dediğinin farkında bile olmadan.
Hücrelerinin anahtarını yapabildiğimizi düşünün. Yıllar, yıllar boyunca bekleyip de sonrasında, dünya nihayet insanları bir kafesin parmaklıklarının ardından gizlemeye hepten alıştığında, gelenek ve kayıtsızlığın dayatması altında, bütün kayıp ruhlar, zorlananlar, mahkum edilenler topluca depoya dönmüş bir sosyal sistemin ürünü, evcil hayvanlar, mobilya ve kadim mumyalarlardan ibaret bir ırk haline geldiğinde, ancak o zaman onları özgür bıraktığımızı bir düşünün sonra bırakalım ateş olsunlar, bütün kışların eli avuca sığmaz yazı olsunlar. Dünya bizim olurdu kardeşim, diye lafını bitirdi. 
Reklam
Öte yandan, isyana teşne olan, sorgulayan, ruhlarının çağrısına kayıtsız kalamayan insanlar uzun süre tutsak edilemez: bir isyankarı birkaç yıl bir kafese kapatın, ya kaçacak, el altındaki nesnelerle titizlikle plânladığı intiharını gerçekleştirecek veya kendi bedenini parmaklıkların arasından geçecek kadar küçük parçalara ayırırken ölecektir. Burada asıl sorunsa bu asilerin kollektif bilinçte yer etmesi ve yayılmasının verimli tabiatıdır: biri öldüğünde yerine ikisi gelir.
Canlılarsa… Canlılar çocuklar gibidir: ölümle oyun oynarlar. Ölümden korkmayan sert adamların arasında yaşadım, sonra ölümü aldatan ufak adamlarla da ölümümün onları sürüklemesine izin veren zayıf adamlarla da, hiçbiri bu amaca adanmış bir dünyanın anlamsızlığını, küçüklüğünü anlamıyordu. Bunu anlamıyorum. Şimdiye kadar anlamıyordum. Bana bak… Üç
-Bilmen gereken bir şey var kardeşim. Toynaklarından ayakkabı yapayım, böylece ayağımı attığım yerde bir daha asla çim bitmesin diye Atilla’nın atını çalan çocuğum ben. Kötü adamlar tıpkı Allah’ın musîbetinden korkar gibi benden korkar çünkü dünyayı bir uçtan diğer uca gezerken onların topraklarını ve tohumlarını kuruttum ben. -Tek başına mı yaptın bunu? -Hunlar’la. -Hunlar kim? -Atilla’nın askerleri.
Düşlerden korkma, onlar gerçek değil. Kafamızdaki düşünceler işte, birbirine karışıyorlar, söze dökemediğimiz anılar onlar.
Reklam
Merak etme, açlığa alışacaksın. Her geçen gün miden daha da küçülüyor, ondan acıyor: küçülüyor işte. Küçülebildiği kadar küçüldüğünde, yediklerin yetecek.
Düşünde, kuyu şehir kadar büyüktür. Kimilerine göre toprak tükendiğinden bütün yurttaşlar açtır. Küçük, neden bu kadar pis bir yerde yaşadıklarını sorsa yukarıda yer lazımdı, der. -Yukarısı kalabalık mı? -Yok, çok az kişiler. -O halde yukarısı küçük mü? -Değil, çok büyük. -Anlamıyorum. -Yukarıda güç ellerinde.
Söyleyecek şeylerim olduğunda, bunları söyleyecek zamanım olmadığını düşünmek korkutuyor beni.
-Hakikati biliyormuş gibi konuşuyorsun. -Hayır. Yanılmaktan yorulmuş gibi konuşuyorum.
608 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.