Çok heyecanlandım. Ölü hücrelerimin canlanıp ayağa kalktığını hissediyorum… Nazan Bekiroğlu Nar Ağacı’nda her milletten, coğrafyadan, inançtan insanın acı içinde oradan oraya savrulduğu bir zaman dilimine eğilir. Savaşın getirdiği büyük yıkımları, körleştirdiği, canavarlaştırdığı insanları, kısaca ateşten günleri romanına taşır. Osmanlı’nın çöküşü, Balkan Harbi, Rus devriminin ayak sesleri, İran’da yaşanan sarsıntılar, Rum ve Ermeni çetelerinin katliamları. Bekiroğlu tarihsel, dönemsel olaylara, durumlara, olgulara eğilmekle birlikte daha çok insani dramlara, acılara, duygulara bakar. Dönem insanlarının acıları, sevinçleri arasında gezinir, tarihten yansıyan insanlık hallerinin sesini, dilini yansıtır. Onların evrensel yanlarını yakalayarak, değişmeyen duyguları irdeler, kadim insanlık sorunlarını tartışır. Zamanlar, mekânlar değişse de insanlık durumlarının değişmediğini vurgular. Romanda, acıların, yalnızlıkların, savruluşların zamanları ve mekânları aşan bir olgu olduğu vurgulanırken, insanın değişmez evrensel yanlarına dikkat çekilir. İnsanların rüyaları, gönül bozgunları, kırılmaları hiç değişmez. Çünkü insan yalnızlıklarına son yoktur, bu zaman ve mekân üstü bir yazgıdır...