Tüm Dünya Kör Oldu ! Bir Kişi Dışında …
Bilinmeyen bir ülkenin bilinmeyen bir kentinde yine ismi bilinmeyen bir göz doktorunun karısı dışında herkes kör olur…
Hastalık “salgın” halini almadan önce kör olan kişiler bir akıl hastahanesinde tecrit edilir ki ; Burası körlerle dolu bir cehennemdir aslında.
Tecrit edilenlere yemek devlet tarafından sağlanır ki bir süre sonra bir grup bu yemekleri ilk kendileri teslim alarak diğerlerinin tüm eşyalarını alır derken sıra kadınlara gelir; Şöyle ki körlerden birisi ve bu birisi tabii ki erkek kadınlara “sadece onlarla beraber olacaksınız…” der kendisi bu gruba dahil olmadığı için bu ve kör bir dünyada olabilecek diğer bir çok şeye karşı biz modern (!) insanların duruşunu, düşünüşünü harika bir şekilde aktarmış sevgili Saramago.
Kitapta açıkta kalan çok nokta var ; mesela insanlar neden kör oldu ? neden bir tek doktorun karısı kör olmadı ? bu körlük nasıl düzeldi ? Gibi…
Ayrıca şunu belirtmeden geçemeyeceğim sevgili kör doktorun sevgili siyah gözlüklü hastasıyla karısının gözleri önünde beraber oluşu… Bir kadın olarak beni derinden yaraladı çok iyi biliyorum ki sevgili doktorun sevgili karısı ne kadar kıskanmadım desende yıllarını beraber geçirdiğin o adamı başka bir tende görmek bende kör oldum deyip kör kocanın yanında akıl hastahanesine neden gittiğini bir sorgulattı sana.
Yine de merakla okuduğum ve gözlerime şükretmeme sebep olan bir kitaptı.
Özellikle Enneagram 3’lere Tavsiye Kitap
Kitapta sadece piyasa bazında liderlik değil, hayatın içinde her anlamda liderliğin nasıl olması gerektiği anlatılmış. Yazarlar buna yeni nesil liderlik diyor ve önde gelen üniversitelerle yaptıkları çeşitli araştırmalar sonucunda vardıkları iyi liderlerin ortak özelliklerini tanımlıyorlar.
Kitabı herkese tavsiye etmem bir yana, enneagram 3’ler için ayrı bir önemi olduğunu düşünüyorum. Çünkü kendine merhamet, rekabet baskısı, yetersizliklerini kabullenme, bireysel bazda değil grup odaklı farkındalık, duygularının farkında olma, sonuç değil süreç odaklılık, güzellik algısı gibi tip üçlerin zayıf oldukları konulara değinilmiş.
Ayrıca kitaptaki düşüncelerin geleceği değiştirmek, bu kapitalist sömürüye karşı bakış açımızı değiştirip “insanca” kalabilmek adına ümit kapısı araladığını düşünüyorum. Yazarlar değişimden oldukça umutlu, okuyucu olarak ben de umutluyum. Bizim gibi kendi halinde bir şeyler düşünüp okuyan insanlar fark edilmese de fırtınayı başlatacak kelebek etkisinin ilk esintileridir.
Stefan zweig ın popüler bir eseri olan satranç uzun zamandır okumayı çok istediğim bir eseriydi, kitabı okuduğum da kendi kendime hayıflandığım; " neden daha önce okumadım ki" diyebileceğim güzellikte bir kitaptı. Kitap çerezlik denebilecek mini bir kitap, kolaylıkla birkaç saat içerinde rahatlıkla bitirilebilir lakin ben sindire sindire okuyayım derseniz de hadi kırmayım bir günde bitsin :) kitap da temel olarak kişiler harika işlenmiş bu yönünü gerçekten çok sevdim. Bir gemi yolculuğunda satranç şampiyonu olan bir adamla aynı gemide yolculuk yapan iki arkadaştan daha hırslı olan MC connor ın şampiyon ile bir el oynamak istemesi ile gelişiyor olaylar. Acemi satranç oyuncusu olan bir grup kişinin arasından aniden çıkan gizemli bir yabancı neredeyse şampiyona kafa tutarcasına tüm taktiklerini bilmesi ve neredeyse onu mağlubiyete götürmesinin, bu kadar iyi şatranç ı ve satranç da ki her bir adımı bilebilmesinin ardında ki acı gerçek çok güzel işlenmişti. Stefan zweig in gerçekte de Hitler ın soykırımından kaçtığını okumuştum kimbilir belkide bu eserinde kendi yaşadıklarını anlatmıştır..
Merhaba, kızım henüz okuma bilmediği için, benim ona okuduğum Yaz Kampı kitabından birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Öncelikle, zor ve pedegojik açıdan riskli bulduğum bir alan çocuk edebiyatı. Yazarı cesaretinden dolayı tebrik ediyorum.
Ortaöğrenimde okuyan bir grup öğrenci iki Alman misafir öğrencinin katılımıyla Fethiye'de yaz kampına giderler.Birlikte kalmak, yarışmalı oyunlarla ekip ve rakip olmak, tekne turunda eğlenmek, antik kent gezisi ve Fethiye'nin güzellikleri eğlenceli bir şekilde anlatılmış. Kızım ilgiyle dinledi. Ancak Almanca cümleler çok fazlaydı akıcılığı bozmuş. Almanca çevirilirde "ben var gelmek" tarzı çeviriler gereksiz olmuş. En önemlisi ise 'sinirli' kelimesi neredeyse her sayfada birkaç kez tekrarlanmış. Okurken ben sinir oldum. "Sıska Selin" "Sümüklü böcek Aylin" gibi bedenle ilgili lakaplar kullanılmasa çok daha iyi olurmuş. Kitapla kalın.
GÜL YETİŞTİREN ADAM
RasimÖzdenören, elli yıllık sanat hayatında pek çok edebi türde eser verir; deneme, öykü, düşünce ve sanat yazıları, eleştiri gibi alanlarda kalem oynatır ancak öykücü olarak anılmayı tercih eder. Edebiyat ve sanat dünyasında tanınmasını sağlayan eserlerinden biri de bilinen tek romanı olan Gül
ANNA KARENINA
26 günlük bence uzun bir serüvendi. Yine konuya geçmeden önce kitap hakkında beğenip beğenmediğim şeyleri açıklayacağım.
Göreceğiniz üzere aşırı klasik okuyan bir insan değilim. Ama her türden okurum. Rus edebiyatında okuduğum ilk kitap bu oldu. Aşırı uzun bir kitaptı ve ben uzun kitapları çok severim. Çoğu kişiyi kendinden iterler ama beni daha
