Benim isteğim ortak bir kurtuluş.
Şu anda da ışık mışık gördüğüm yok. - Nasıl olur? dedi. Nasıl olur anlamıyorum. Capcanlı, kıpır kıpır, tam karşımızda ve bize doğru yaklaşıyor. - Hayır, görmüyorum, dedim. Eğer sen görüyorsan... Omuzlarından tuttum. Amaamı sezdi. - Hayır, dedi. Hayır, kendi yapamadığınız bir şeyi bana yaphrmaya kalkışmayın. - Madem ki görüyorsun ışığı, atla,
Müzzemmil Sûresi 20. Âyet
20. Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını, üçte birini ibadetle geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir grubun da (böyle yaptığını) rabbin elbette bilir. Gece ve gündüzü belirleyen ancak Allah'tır. O, sizin (istenen) vakti tesbit edemeyeceğinizi bilmektedir. Bu yüzden de sizi bağışlamıştır. Artık Kur'an'dan
Sayfa 574Kitabı okudu
Reklam
Üstelik, o devirde, zamanın ilerleyişini düzenlemek kimin umurundaydı ki! Hukukta zamanaşımı icat edilmemişti, fizik ve astronomi bilimleri hesaplarını titizlikle elde edilen kesin ölçümlere dayandırmıyorlardı; ne belli bir saatte kapanan kurumlar, ne de dakikası dakikasına yola koyulan katarlar vardı. Akşamları yat borusu çalınıyor, geceleri de, sessizliğin ortasında avaz avaz saatler bildiriliyordu. Elbette ki, hayat yapılan işlerin niceliğiyle ölçülürse, daha az yaşanıyor, ama daha iyi bir hayat sürülüyordu. Şaheserleri hayranlıkla seyretmenin yarattığı soylu duygular ruhu zenginleştiriyor, sanat arkadan atlı kovalıyormuş gibi yapılmıyordu. Bir kilise iki asırda inşa ediliyor, bir ressam ömrü boyunca ancak bir iki tablo yapıyor, bir şair sadece tek bir seçkin eser meydana çıkarıyordu, ama asırlar boyunca takdir edilecek şaheserlerdi bunlar.
Üstelik, o devirde, zamanın ilerleyişini düzenlemek kimin umrundaydı ki! Hukukta zamanaşımı icat edilmemişti, fizik ve astronomi bilimleri hesaplarını titizlikle elde edilen kesin ölçümlere dayandırmıyorlardı; ne belli bir saatte kapanan kurumlar, ne de dakikası dakikasına yola koyulan katarlar vardı. Akşamları yat borusu çalınıyor, geceleri de, sessizliğin ortasında avaz avaz saatler bildiriliyordu. Elbette ki, hayat yapılan işlerin niceliğiyle ölçülürse, daha az yaşanıyor, ama daha iyi bir hayat sürülüyordu. Şaheserleri hayranlıkla seyretmenin yarattığı soylu duygular ruhu zenginleştiriyor, sanat arkadan atlı kovalıyormuş gibi yapılmıyordu. Bir kilise iki asırda inşa ediliyor, bir ressam ömrü boyunca ancak bir iki tablo yapıyor, bir şair sadece tek bir seçkin eser meydana çıkarıyordu, ama asırlar boyunca takdir edilecek şaheserlerdi bunlar.
Üstelik, o devirde, zamanın ilerleyişini düzenlemek kimin umurundaydı ki! Hukukta zamanaşımı icat edilmemişti, fizik ve astronomi bilimleri hesaplarını titizlikle elde edilen kesin ölçümlere dayandırmıyorlardı; ne belli bir saatte kapanan kurumlar, ne de dakikası dakikasına yola koyulan katarlar vardı. Akşamları yat borusu çalınıyor, geceleri de, sessizliğin ortasında avaz avaz saatler bildiriliyordu. Elbette ki, hayat yapılan işlerin niceliğiyle ölçülürse, daha az yaşanıyor, ama daha iyi bir hayat sürülüyordu.
Müzzemmil Sûresi 20. Âyet
20. Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını, üçte birini ibadetle geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir grubun da (böyle yaptığını) rabbin elbette bilir. Gece ve gündüzü belirleyen ancak Allah'tır. O, sizin (istenen) vakti tesbit edemeyeceğinizi bilmektedir. Bu yüzden de sizi bağışlamıştır. Artık Kur'an'dan
Sayfa 574Kitabı okudu
Reklam
EL MANAR'IN TÜRKLERE VE ŞERİFE BAKIŞI
Suriye kökenli Reşid Rıza'nın Lübnan'da kurup baskı üzerine Mısıra naklettiği El Manar dergisi, başlangıçta, Cemalettin Afgani'nin fikir arkadaşı ve Mısır Müftüsü Abduh'un da katkısı sayesinde yalnız Arapça konuşulanlar arasında değil bütün İslam dünyasında da bir otorite haline gelmiş, sözü dinlenir bir yayın olmuştu.
Sayfa 115 - Boyut YayınlarıKitabı okudu
_Sanatın yaratıcı gücü, doğadan, sanatçının eli değmeden, kendiliğinden çıkar ortaya. Her sanatçı, doğanın özünde bulunan sanat nitelikleri karşısında, Aristoteles'in deyimiyle bir "öykünücü"dür. O, ya Apollo'ca bir düş sanatçısı, ya Dionysos'ca bir coşkunluk sanatçısı ya da hem coşkunluk hem de düş sanatçısıdır. _Apollo,
Hayvanlar birbirlerine hayranlık duymazlar. Bir at, öbür atlara hayranlık duymaz. Bu, birbirleriyle yarışmazlar demek değil, ama yarışın büyük önemi yoktur, çünkü ahıra döndüklerinde, daha ağır aksak, daha hantal olan at, sırf bu özellikleri yüzünden önündeki yulafı ötekine sunmayacaktır, oysa insanlar hemcinslerinden bunu beklerler. Hayvanlarda
Geceleri uyuyamaz. Sabahlara kadar yatağında uykuyla boğuşur. Sabah ışıyıp da tam daldığı zaman, "elinde bir sopa taşıyan nöbetçi subayı onun karyolasını sertlikle sarsar". Çünkü kalk borusu çalmıştır. Kalkar. Fakat iyi değildir. Halini kendisi şöyle anlatır: "Kalkıyorum. Ama keyfim yerinde değildir. Kafam ve vücudum yorgundur. Tersanede buluştuğumuz arkadaşlar benden daha çok zinde, benden daha çok şendirler." Bu depresyonlar kısaca, maddi ve manevi yalnızlık, gençlik buhranları ve hissi melankoliler olsa gerektir. Yahut da, duygulu, içli ve ilgileriyle gayelerini henüz kesin ifadelendirememiş bir gencin, şahsiyetini arama ve şahsiyetleşme buhranlarıdır. Bu buhranların normal belirtileri, kendini çevresindekilerden ayrı görmektir. Kendinde hususiyetler sezmektir. Fakat bu hususiyetleri şekilleştirememektir. Hulâsa bütün bunlar bir gençlik ve yalnızlık melankolisidir.
Sayfa 75 - Remzi KitabeviKitabı okudu
Reklam
Onlar gibi [ ... ] Ben çalıyorum ve benden çalıyorlar Yerliler ve zenciler gibi, kadın da ikinci sınıf vatandaş ama bir tehdit unsuru. "Erkeğin kötülüğü kadının iyiliğinden daha üstündür," diye uyarıyor Kilise (42, 14). Erkekleri tutsak eden ve kaybeden denizkızlarının şarkılarına dikkat etmesi gerektiğini Odisseas da iyi biliyordu.
Sayfa 128Kitabı okudu
_İnsanIar, kuşIar gibi uçmayı, baIıkIar gibi yüzmeyi öğrenmişIer ama insan gibi yaşamayı öğrenememişIer. _Görmek isteyenler için ışık, istemeyenler için karanlık vardır. _Hiçbir şeyi kendisi kadar sevmeyen insan, sevdiği varlıkla, kendi kendisiyle baş başa kalmaktan çok hiçbir şeyden korkmaz. Her şeyi kendi için arar ama en çok kendinden kaçar.
_Bu dünya için yaratılmış biri değilim ben. Yabanıl ve ürkeğim. Ruhuma ve kafa yapıma en uygun olan şey, münzevi bir hayat yaşamak. Bu dünyaya neden geldiğimi sorup durmuşumdur kendi kendime. _Kötülüğün, erdem karşısında kazandığı zaferlerden duyduğu şeytansı mutluluk, gerçekten çok garip, anlatılabilir gibi değil. _Alçak adam! Kalleş! Kadınların
Eşek yarışı
Bir fethe çıkarken çoğu zaman, yapmamız gerekenler bir gemi inşa etmek, hayırsever bir kadın bulmak, kaba saba bir mürettebat toplamak ve ışıl ışıl parlayan miğferler giymekten ibarettir. Benim mensup olduğum tür, bu dört basit adımla uzak topraklan, denizleri, uyduları ve molekülleri fethetti. Gene de, binlerce yıl sonra bile, Yarın'ı
( Büyük Patlama'dan Karadeliğe )
_Aziz Augustine, evrenin Yaradılış tarihi olarak Tevrat'a dayanarak M.Ö. 5000 yılını kabul etti. (İlginçtir ki bu tarihi, arkeologların uygarlığın gerçekten başladığı çağ olarak söyledikleri son Buzul çağının bitiminden –yaklaşık M.Ö. 10.000- o kadar uzak değildir) _Augustine, Tanrı evreni yaratmadan önce ne yapıyordu diye soru soranlara,
156 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.