Üstelik, o devirde, zamanın ilerleyişini düzenlemek kimin umurundaydı ki! Hukukta zamanaşımı icat edilmemişti, fizik ve astronomi bilimleri hesaplarını titizlikle elde edilen kesin ölçümlere dayandırmıyorlardı; ne belli bir saatte kapanan kurumlar, ne de dakikası dakikasına yola koyulan katarlar vardı. Akşamları yat borusu çalınıyor, geceleri de, sessizliğin ortasında avaz avaz saatler bildiriliyordu. Elbette ki, hayat yapılan işlerin niceliğiyle ölçülürse, daha az yaşanıyor, ama daha iyi bir hayat sürülüyordu. Şaheserleri hayranlıkla seyretmenin yarattığı soylu duygular ruhu zenginleştiriyor, sanat arkadan atlı kovalıyormuş gibi yapılmıyordu. Bir kilise iki asırda inşa ediliyor, bir ressam ömrü boyunca ancak bir iki tablo yapıyor, bir şair sadece tek bir seçkin eser meydana çıkarıyordu, ama asırlar boyunca takdir edilecek şaheserlerdi bunlar.