Bukowski'nin 'O benim Tanrım' dediği ve çok etkilendiği bir yazar Fante. Hatta kitabın önsözünü de Bukowski yazmış.
Diyor ki ;
"Derken bir kitap çektim, açtım ve kalakaldım. Birkaç paragrafı okudum. Sonra çöplükte altın bulmuş biri gibi kitabı masaya götürdüm. Cümleler sayfada yuvarlanıyodu, kayıyorlardı. Her cümlenin kendine özgü bir enerjisi vardı. Cümlelerin özü sayfaya bir biçim veriyordu: sayfaya oyulmuşlardı sanki..."
Yazarla ilk tanışmam olan eserinde, biraz Albert Camus'un Yabancı'sını, biraz Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ını ve bolca da Bukowski'nin kadınlara dair aşkını, serzenişlerini, bırakıp geri gelmelerini buldum satır aralarında.
Dünyayı hafif adımlarla yaşayanların sessizliğini, tutunmak istemeyenlerin, başkaldırmış asilerin kızgınlığını, aşka aşık adamların naifliğini hissettim okurken.
Yazarın anlatımını akıcı, net, yalın buldum ve çok sevdim.Kelimelerle dans eden bir Teoman boşvermişliği vardı sanki :) Bukowski'nin hayran olmasının bir sebebi varmış demek.
Karşılıksız bir aşkla bağlandığı kadın için çabalayan bir yazar. Karşılık bulamaması bir yönden iyi oldu, çünkü yazacağı kallavi bir konusu vardı. Hani bir söz vardır duymuşsunuzdur belki , "şair olmak için kabiliyet değil, mağlubiyet gerekir."
Ve yazdı da ona dair ne hissettiyse. Kağıda döktü tüm hislerini, onu yaren edindi kendine. Camilla gittiğinde bile gidebileceği her yerde onu aradı Arturo Bandini.
Okumalısınız mutlaka diyorum ve susuyorum :))