Hayatımızı tam olarak planladigimiz gibi yasayabilecegimize inanarak kendimizi kandiririz. Çok sıklıkla, niyetlerimiz eylemlerimizden farklılaşır. Sagligimizin iyi olmasini arzu edebiliriz fakat cok fazla abur cubur yeriz veya egzersiz yapmak için bahane buluruz. Romantik bir iliskiyi cok arzu edebiliriz fakat potansiyel bir partner bize yakınlaştığı an derhal aramiza mesafe koyariz. Anlamli bir kariyer isteyebiliriz ancak bunu başarmak için gerekli olan adimlari atmayiz. En kötü tarafi ise bizi geri tutan şey genellikle bize görünmezdir ve bizi hayal kırıklığı ve karmaşa içinde tutar.
"Normal zamanlarda herkes 'iyi insan' dır.
En azından hepsi 'normal insan' dır.
Gelgelelim bıçak kemiğe dayandığında bir anda 'kötü insan'a dönüşmeleri işin korkunç tarafı."
Toplumumuzun farkında olmadığı en büyük hastalıklarından biridir Mükemmeliyetçilik. Toplumun en üst katmanından başlayıp en alt katmanına kadar herkese sirayet etmiştir. Azla yetinememe, hep daha fazlasını isteme, yapmadığı seçimlerden pişmanlık duyma ve manevi doyumsuzluk bu hastalığın belirtileri arasındadır. “Olacaksa en iyisi olmalıdır yoksa
-Ben öldürmedim kızımı. İntihar etmiş kendisi sabahın seherinde. Ne duyduk, ne de gördük. Anası uyandırayım diye odasına girdiğinde asılı bulmuş öyle. Bizler fakiriz; ama hiç bir şeyini de eksik etmedim. Her gün aş pişer bu hanede. Bayramda seyranda giyim kuşam da alırdık. Okumak istedi, ona da yok demedik. İstesem, okutmazdım mesela. Hevesini
"İnsanın sadece kötü tarafı olmamalı, iyi tarafı da olmalı. Hayatın dengeleri ancak öyle sağlanabilir. Galiba ben iyi tarafımı kendi ellerimle yok ettim!"
İnsan taliinin kötü tarafı herkesin kendini zaruri olarak kâinatın merkezi bilmesinde, kendinden başkasını bir inşa malzemesi gibi görmesinde olsa gerek. Onun için en büyük ve iyi niyetlerin sahipleri bile hayatı yaparken insanı yıkmaktan korkmuyorlar.