Bana ait olan şeylerde, acıyan yanlarımda bu renkli giysilerin içinde, eğreti sevinçlerin çocuğu gibi hissettim kendimi. Her şey o denli eğreti ve acılıydı ki defolu kelebek benzetmesi o kadar yakışırdı ki bana.
" Eğer Titanic'e o renkli milyonerler değil de, yoksul göçmenler doluşmuş olsaydı, geminin batışını kolektif belleğimiz acaba bu kadar hatırlar mıydı?"
Jerzy KOSINSKI
Coğrafik bir tebessümdür bizimkisi. Alaska da bir müezzini, dört mevsime sahip oluşumuz kıskandıracaktır. Fakat henüz kaderimiz olmadan coğrafyalar, kederlenmemiz orta kuşakta oluşumuzdan ileri gelmektedir. Kederlenmenin kaderle olan ilişkisi mevsimlerin geçişindendir. Asıl olan mevsimdir. Tüm geçişler Gazze şeridini andırır bize. Bir akşamüstü dünyadan geçiyoruz. Petrol döker bir yanımız, bir yanımız kara akçe. Dünyanın mevsimlere konu olması sansasyonel değildir. Asıl sansasyonel olan insanların mevsimleridir.
Mevsimleri doğadan çalıp hüznümüze ekleyen biziz. Ve bu yüzden nesneye yüklediğimiz sembollerin her bir anlamı ruhumuzu yansıtır diyoruz. Ruhlarımız ise acıların ecza dolabıdır.