9 Eylül
(...) En başta Kara Fatma İzmir'e giren kahramanlarımız çok şaşırmış, gözlerine inanamamışlardı. Bütün şehir ay-yıldızlı bayraklarla donatılmış, adeta "Gelincik tarlası"na dönmüştü. Ne var bunda şaşılacak derseniz... İşgal edilir edilmez, evler didik didik aranmış, bütün bayraklara süngü'yle el konulmuş, ibreti alem için sokaklarda yakılmıştı. E şimdi bu kadar bayrak nerden çıkmıştı? Vaziyet kısa süre sonra anlaşıldı. Yokluk, sefalet içinde yaşayan İzmirli kadınlar, bütün eşyalarını yok pahasına satmış, kırmızı perdelerini, kırmızı masa örtülerini saklamış, asla satmamış, yarıdan keserek, beyaz perdeler, beyaz masa örtüleriyle değiş tokuş etmiş, sabırla o gece'yi beklemişti. O gece, 8 Eylül 1922'ydi. Çıkardılar sandıklardan... Kırmızı'nın üstüne beyaz ay-yıldız'ı diktiler. Denizi kız, kızı deniz kokan İzmir'in, kadınlarının bayrağıydı onlar.
Sayfa 12 - DoğanKitabı okudu
9 Eylül ?? Alsancak
"En başta Kara Fatma İzmir'e giren kahramanlarımız çok şaşırmış, gözlerine inanamamışlardı. Bütün şehir ay-yıldızlı bayraklarla donatılmış, adeta "Gelincik tarlası"na dönmüştü. Ne var bunda şaşılacak derseniz... İşgal edilir edilmez, evler didik didik aranmış, bütün bayraklara süngü'yle el konulmuş, ibreti alem için sokaklarda yakılmıştı. E şimdi bu kadar bayrak nerden çıkmıştı? Vaziyet kısa süre sonra anlaşıldı. Yokluk, sefalet içinde yaşayan İzmirli kadınlar, bütün eşyalarını yok pahasına satmış, kırmızı perdelerini, kırmızı masa örtülerini saklamış, asla satmamış, yarıdan keserek, beyaz perdeler, beyaz masa örtüleriyle değiş tokuş etmiş, sabırla o gece'yi beklemişti. O gece, 8 Eylül 1922'ydi. Çıkardılar sandıklardan... Kırmızı'nın üstüne beyaz ay-yıldız'ı diktiler. Denizi kız, kızı deniz kokan İzmir'in, kadınlarının bayrağıydı onlar."
Reklam
Malumpaşa'nın 15.09.1947 günlü ikinci sayısında "Mahkeme Koridorlarında" köşesinde "Gün Uğursuzun" başlıklı bir yazı yayımlanmıştı. Aynı yazı bu sayının üçüncü sayfasına yeniden konmuştur. Yedi-Sekiz Paşa · 13 Mayıs 1949 · Sayı: 3 Gazetenin bu sayısında toplatma haberi yoktur. Birinci sayfadan "Ne Mutlu Tokum
Atatürk, İzmir zaferinden sonra ilk defa 15-17 Mart 1923 günleri arasında Adana'ya gelir. Coşkun kalabalığı selamlayarak Hükümet Konağı'na gelir. Merdivenlerin yarısına geldikleri zaman bir kucak sarı çiçekle bir köylü kadının nefes nefese sıçrarcasına merdivenleri çıktığı görülür. Gazi Mustafa Kemal durur, köylü kadın yanına kadar çıkar ve tarif edilemeyecek bir hayranlıkla O'nun gözlerine tutulur. Bir müddet bu dalgınlık içinde yerinden kımıldayamaz, sonra bir an sesindeki şefkat ve hasretle: "Ah benim çakır oğlum! Yolunu bir deli gibi bekledim. Sana bu çiçekleri tarlamdan yoldum. Eğ başını! O sarı altın saçlarını öpeyim. Bu benim adağım, umduğumu çok görme..." der. Gazi Mustafa Kemal yüzüne bir huzur ve neşe yayılır, başını öne doğru eğer, köylü kadın bu sarı başı bağrındaki sarı çiçeklerin üzerine bastırır, koklar, öper. Sonra da sarı fulyeleri ayağının altına sererek: "Adağım yerini buldu, koca yiğit tuttuğun altın, kılıcın keskin, her muradın yerine gelsin" der.
Sayfa 20 - Güven Kitabevi
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu olsun!
Atatürk, 12 Nisan 1934 akşamı İzmir'de İzmir Palas salonlarında Hakimiyeti Milliye Okulu fakir çocukları menfaatine verilen baloyu şereflendirir. Öğrencilerden Ali isminde bir çocuk ortaya gelir; fakat heyecandan bocalar, konuşamaz; derken küçük Ali coşar kendinden geçer, kollarını Ona doğru uzatarak içten gelen bir sesle: "Senin ismini andıkça, senin resmine baktıkça, seni karşımda görünce damarlarımda bir şeylerin kaynadığını duyuyorum. Ah seni doya doya öpmek istiyorum" diye haykırır. O zaman o da kollarını açar "Öyleyse gel" der. Ali koşar boynuna atılır. Diğer çocuklar dururlar mı? "Bizde, bizde..." diye bağrışarak koşarlar. Öperler, öperler. Paşalar, Yaverler, herkes heyecandan ve sevinçten ağlamaktadırlar. Bir avuç Türk yavrusunun içten gelen coşkunluğu, onu sarsmış, heyecanlandırmıştır. Gözlerine dolan yaşları zapt etmek için dudaklarını ısırır, sonra heyecandan titreyen sesle yanındakilere dönerek: "İşte benim neslim bunlar! Bunlarla biz akranız" der.
Sayfa 56 - Güven Kitabevi
Giritli Gelin (Film Hikayelerim)
Ülkeye dönüşün yaklaşığı günlerde genç komutanın aklına bir fikir gelir. Boy boy dört adet tabut çaktırır. Gece yarısı Elvina’ların konağını basar! Konaktaki tüm aileyi tabutlar içinde koyar ve geminin hangarına taşıtır. Gemi, gece yarısı limandan demir alacağı an gelir. Tabutların içinde Elvina, annesi, babası ile büyük annesi vardır. Tabuttakilerin ağzı bağlı... “Tabutların içinde ne var?” diye soranlara, memleketlisi olan bazı yakınlarının cenazeleri olduğunu söylenir. Eflatun Bey Elvina uğruna ailesini tabutlar içinde Türkiye’ye kaçırır. Aile gözlerini İzmir limanında açtığında durum anlaşılır. Oradan da İskenderun limanından Osmaniye Dörtyol civarında bir çiftliğe getirir. Elvina’ın bütün ailesini tabutlar içinde kaçırarak Türkiye’ye getirildiğinde, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Sayfa 19 - İkinci AdamKitabı okudu
Reklam
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.