İzmir, kırk yüzyıllık bir ata yurdudur. İzmir, bu kadar derin bir tarihe sahip
olmakla beraber coğrafî durumu sebebiyle ekonomik ve siyasî çok büyük bir
öneme sahiptir. İşte bunun içindir ki, Türkiye’yi mahvetmek isteyen düşmanların,
her şeyden evvel gözleri bu tarihî, bu önemli beldeye döner.
Nitekim düşmanlarımız en evvel burasını işgal etmişler, ondan sonra daha
doğuya ilerlemişlerdir. İzmir’in işgali, bütün milletin kalbinde derin bir yara oluşturmuştur. Herkes İzmir için feryat ediyordu. İzmir, halkın elemlerini,
feryatlarını, kararlılık ve imanını ifade etmek için bir parola olmuştu.
Çeşitli görüş noktalarından çok değerli olan İzmir, elbette düşmanların
elinde bırakılamazdı ve nitekim bırakılmadı.
İzmir'de işlenen bir cinayeti araştıran,Cinayet Masası Komiseri Çetin bir taraftan ortağı Leyla'nın Adıyaman'a tayın isteyip gitmesine alışmaya çalışırken diğer taraftan eski eşinin amir olarak işe başlamasının olumsuzluğunu yaşıyordu.
Leyla ise Adıyaman'da babasının kardeşleri ve kuzenlerinin desteği ile bu şehrin büyüsüne zorlanmadan alışıyordu,buraya geliş amacı cinayete kurban giden babasının katillerini yakalayıp adalete teslim etmekti...
İzmir ve Adıyaman emniyetinin ortaklaşa çalışması sonucu aydınlatılmaya çalışılan cinayetin arkasında babasını öldüren uyuşturucu mafyası olma olasılığı ,Leyla' ya destek veren amirlerinin onu koruma adına nasıl bir yol izleyecekleri ve kendisini nelerin beklediğini tahmin etmesinin endişesi her an artarak soruşturduğu dava da etkili olacak mıydı ?
Beraber çalıştığı ortağına karşı hissettiği duygusal bağı onu neler ile karşılaştıracaktır?
Leyla düşündüğünün üzerinde yüzleşeceği olaylar ile nasıl baş edecekti?
Komiser Çetin ona destek vermek için geldiği Adıyaman mafyasının cehenneminde yıllardır biriktirdiği tecrübeleri ile bu yangından yerinden nasıl kurtulacaktı?
Tüm bu soruların cevabını ve hayal edemeyeceğiniz adrenalini ve Adıyaman şehrinin tarihi dokusunun masalsı anlatımını bu kitapta bulacaksınız...Merakınıza yenik düşüp son sayfalara geldiğinizde ,nefes almakta zorlanacaksınız...
Sayın kalemdaşım Gonca Çiftçioğulları Hanımı tebrik ediyor,böyle güzel bir polisiye ile bizleri buluşturduğu için kendisine yürekten teşekkür ediyorum...
Polisiye severlere kesinlikle okumalarını tavsiye ediyorum...
Kitabın son sayfası ve son satırları bir nevi yaşananların, olmaması gerekenlerin, insan onurunu kıran, savaşın vahamet'ini, vahşiliğini, insanda bambaşka ruhsal yapıların oluşturduğunu "keşke böyle olmasaydı, keşke yaşananlar sadece ama sadece keşkelerin hamurunda kalsaydı gerçek olamasaydı bunca şey." demeye getiren. vicdan muhasebesinin özeti gibi...
Yazar kitabını şu paragrafla bitiriyor zaten...: Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet'in damadı ! "Benden selam söyle Anadolu'ya.. Toprağına kanla suladık diye bize garezlenmesin...Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların, Allah bin belasını versin !...
Kitabın anlatımı, gayet güzeldi.
Yazar olayları objektif bir persfektif içerisinde kaleme almış olsa da bazı tarihi yanılgıların, çelişkilerin varlığını yadsıyamam. Kaleme alırken biraz objektifliğin zedelendiği hissi vermiyor değil.
Ayrıca kabul edemeyeceğim bazı şeylerin olduğunu da itiraf etmeliyim.; -Kitabın başından sonuna kadar ki düzenli ordunun
kurulmasından sonraki evrelerde dahi Türk Askeri
ne hala "Türk Çeteleri" demsi.
-40 bin Yunanlı savaş esirinin çukurlara doldurulup
silahla taranarak katledilmesi iddiası.
- 9 Eylülde Türklerin İzmir e girme aşamasın da
yerli halkın ve askerlerin bilhassa Ermenileri kat-
ledip ocaklarını, evlerini ateşe vermesini.
Gibi.
Alsancak'ın Sakini Altay, İletişim Yayınlarının futbol kültürü serisinin bir kitabı.
Sunuştan anladığımız kadarıyla uzun bir hazırlanma süreci yaşamış. Maalesef o süreçte Altay, Süper Lig'e çıkmak yerine bir alt kümeye daha gerilemiş durumda lakin bazı takımlar hangi ligde bulunursa bulunsun her zaman karizmatik takımlardır.
Kitap bir yazarın elinde çıkmış durumda. Derleme olsaydı farklı bakış açıları olabilirdi ama tek yazarlı kitaplarda biraz da yazarın takımını okursunuz. Orhan Berent, yıllar süren titiz bir çalışma yapmış. Bu serinin kitapları genelde antoloji gibidir ama herkes kulüp tarihi olduğunu zanneder. Bu sefer karşımızda yıl yıl ilerleyen Altay kulüp tarihi var.
Altay'ın isminin nereden geldiğini, Göztepe ve Altınordu'nun Altay'dan ayrılanlar tarafından kurulduğunu öğreniyoruz -ki zaten biliyorduk belki de. Büyük Altay lakabı, 70'li yılların istikrar sebepleri ile 80'lerin ortalarında başlayan gerileme. İzmir'in kaderiyle Altay'ınki arasındaki kesişme. Altay taraftar profili ve tabii İzmir'in diğer kulüpleri de bu çalışmada kendilerine yer ediniyor.
Küçük bir eleştiri, günceller yerine arşivlik fotolar kullanılsa daha iyi olurdu.
Seriye ilgi duyanlar ve Altaysevenler için ideal bir kitap.
Yunan kuvvetleri İzmir'den de çıkarılınca, Türk halkının sevinç ve kutlama yeri yine Ayasofya olur. Ayasofya namaza gelenlerle dolup taşmış, her bölümü ibadete açılmıştır. Anlaşılacağı üzere, Ayasofya hüznün de sevincin de kutsal mekanıdır.