Kemalizm, çözülmekte olan çok-uluslu bir imparatorluğun kalıntıları üzerine ulusal, laik ve Batılılaşmış bir burjuva cumhuriyeti kurma projesinin temel ve resmi ideolojisidir. Kemalist hareketin Bağımsızlık Savaşı'nda toplumsal tabanı, Müslüman-Türk taşra eşrafı, tüccarı ve büyük toprak sa­hiplerinden oluşmuştur. Ancak zamanla bu hakimiyet biçimi, egemen sınıfların (burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin) imtiyazlarının korunduğu, buna karşılık yürütme gücünün burjuvazi ve toprak sahipleri adına asker-sivil bürokratlara dev­redildiği, diğer bir deyişle Kemalist devlet aygıtının toplumsal sınıflardan "göreli" özerkleştiği bir tür Bonapartizme dönüş­müştür (Kurtuluş Savaşı, 1989; Savran, 2011: 118).
Jakobenlerin adlarının hemen her yerde "radikal devrim"in simgesi haline gelmiş olduğu tarihsel bir gerçekliktir (Hobsbawm, 2012: 73). Bu doğrultuda, Kemalizme dair lite­ratürde de, bazı örneklerini verdiğimiz üzere, Kemalistleri "radikal devrimci" olarak nitelernek amacıyla "Jakoben" sı­fatının kullanılması yaygındır.
Sayfa 110Kitabı okudu
Reklam
329 syf.
10/10 puan verdi
Siyasetten tarihe, edebiyattan bilime...
Kitaplar Arasında kitabını ilk çıktığı yıllarda almıştım. Ancak bugünlerde okumak nasip oldu. Taha Akyol yazdığı gazetelerde düzenli olarak haftanın bir gününde kitap tanıtımları yapıp, kitaplar hakkında yazmış. İşte okuduğum kitapta bu yazıların derli toplu hali var. Kitap üç bölümden oluşuyor: Sosyoloji ve Kültür, Tarih Üzerine, Siyaset
Kitaplar Arasında
Kitaplar ArasındaTaha Akyol · Doğan Kitap · 200216 okunma
Kemalist iktidarın Türkiye'de köylülük üzerinde hegemonya kurabil­mesi gibi bir durum söz konusu değildir. Kemalist rejim bu dö­nemde az sayıdaki kırsal eşrafla ve büyük toprak sahipleriyle ittifak halindedir (Ahmad, 2009: 91).
Sayfa 141Kitabı okudu
Marx'a göre devrimler, yalıtılmış şiddet ya da çatışma olayları olmaktan çok, temelde çatışmaların yön verdiği, tarihsel ola­rak, gelişen bir toplumdaki nesnel yapısal çelişkilerden doğan sınıf temelli hareketlerdir. Toplumdaki devrimci çelişkinin te­mel kaynağı, bir üretim tarzı içerisindeki toplumsal güçler ile toplumsal üretim ilişkileri arasındaki uyumsuzluktur (Skocpol, 2004: 31).
Sayfa 112Kitabı okudu
Atatürk & Napolyon
Eric Hobsbawn'ın Napolyon için yaptığı tespitierin neredeyse tamamının Mustafa Kemal için de geçerli ol­duğunu görmek, söz konusu savımızı oldukça destekleyecektir. Hobsbawm ilk olarak, Napolyon'un "ülke dışında muhteşem zaferler" elde ettiğini söyler. Napolyon'un askeri zaferleri ka­dar şöhret sahibi olmasa bile Mustafa Kemal de Birinci Dünya Savaşı ve Bağımsızlık Savaşı'nda oldukça önemli askeri zafer­ler kazanmıştır. Ayrıca Napolyon, "ülke içinde (...) bugüne dek varlığını sürdürmüş Fransız kurumlarını kuran ya da ye­niden inşa eden kişi[dir]". Nitekim bu durumun aynısı Türk kurumlarının kurucusu olarak Mustafa Kemal için de geçer­lidir. Napolyon'un fikirleri "Devrim ve Direktuvar tarafından zaten dile getirilmişti[r], Napolyon'un kişisel katkısı, bunları daha muhafazakar, hiyerarşik ve otoriter kılmak ol[muştur]". Atatürk'ün uygulamaya koyduğu fikirlerin de birçoğu Jön Türklerce düşünülmüştü. Atatürk'ün katkısı, tıpkı Napolyon gibi, bunları daha hiyerarşik ve otoriter bir düzlemde hayata geçirmek olmuştur. "Fransız hukukunun apaçık büyük anıtları (Code'lar), Napolyon'un eseriydi." Türkiye' de de başta Medeni Kanun olmak üzere birçok hukuk inkılabı Atatürk döneminin eseriydi. Son olarak, "Ordu, devlet memurluğu, eğitim, hukuk gibi Fransız kamu yaşamının büyük 'kariyerleri', hala Napolyon dönemindeki biçimlerini korumaktadırlar" ki bu durum bü­yük oranda Kemalist Cumhuriyet'in günümüze bıraktığı ku­rumsal miras için de geçerlidir (Napolyon'la ilgili alıntılar için: Hobsbawm, 2012: 87)
Sayfa 181Kitabı okudu
Reklam
Jakobenlere göre, toplum giyotinle arınacak ve kurucu şiddet sonrasında sadece kamusal erdem sahibi insanla­rın yaşadığı "mutlu ve yetkin toplum"a ulaşılacaktır.
Sayfa 169Kitabı okudu
Diğer taraftan, her iki devrimci süreçteki komitelerin göre­vi ve işlevi neredeyse birbirinin aynısıdır. Fransa'da Devrim'in kıtlık, ayaklanmalar, dış tehdit ve işgal gibi kritik bir dönem­den geçtiği sırada, Jakoben devrimci yönetimin ifadesini bulduğu Kamusal Selamet Komitesi üzerindeki bir iktidar yoğun­laşması ile kararların, müzakere gibi yollarla zaman kaybedil­meksizin hızlı bir şekilde alınabilmesi amaçlanmıştır. Benzer bir durum, Selamet-i Umumiye Komitesi için de geçerlidir. Ahmet Demirel'in aktardığına göre Bağımsızlık Savaşı'nın tüm hızıyla sürdüğü bir esnada, 1 Mart 1922'de Büyük Millet Meclisi'nin üçüncü toplantı yılına girmesiyle beraber, muhalif milletvekillerinin tavırlarından hoşlanmayan Mustafa Kemal, kararların daha "etkin" alınabilmesi amacıyla Meclis'in fes­hedilmesi de dahil çeşitli çareler düşünmüştür (2011: 383-385). En sonunda Mustafa Kemal, Selamet-i Umumiye gibi bir komite kurularak devrim sürecinde istenilen kararların daha hızlı ve etkin bir şekilde alınabileceğinde karar kılmış­tır. Burada, acil kararların gerektiği devrimci bir süreçte hem Jakobenlerin hem de Kemalistlerin anti-demokratik bir şekil­de iktidarı kendi ellerinde toplayarak muhalefete söz hakkı tanımamaları ve devrimci süreçlerdeki problemleri bu şekilde aşmaya çalışmaları, Jakobenizmin ve Kemalizmin ortak bir yönüne işaret etmektedir.
Sayfa 207Kitabı okudu
"... Saint-Just, 10 Ekim 1793'te yaptığı bir konuşmada, şu ifadeleri kullandı: "Sadece hainleri değil, kayıtsız kalanları da cezalandırmak zorundasınız. Cumhuriyet'te pasif ruh hali içinde davranan ve onun için hiçbir şey yapmayan her kimse onları da cezalandırmak mecburiyetindesiniz, çünkü Fransız halkı iradesini beyan ettiğinden, egemenin dışındaki her şey bir düşmandır." 10. Yıl Marşı okunurken ayağa kalkmayanla­ra, heyecan duymayanlara CHP'lilerin gösterdiği tepki Saint­Just'un sesini ve tavrını yankılandırıyor. Aynı kişi, 26 Şubat 1794'te bu sefer şöyle dedi: "Bir cumhuriyet istediniz. Bir cum­huriyeti teşkil eden şey, onun önüne çıkan her şeyin yok edil­mesidir." Tanıdık gelmiyor mu? Ve terörün babası Robespierre, Rousseau'nun çarpık özgürlük kavramını kullanarak şunu ilan etti: "Devrim devleti, özgürlüğün tiranlığa karşı despotizmidir" (2013, parag.4).
Sayfa 186Kitabı okudu
Genel olarak sol liberal literatürde iddia edildiği gibi Kemalizmin bi­zatihi kendisi gerçekten bir tür "sivil din" olarak tanımlanabil­se dahi, bu "din"in Rousseau'cu anlamda bir "yurttaşlık dini" olmadığı açıktır. En başta, yurttaşlık dininin Yaradancı inancı Kemalizmde görülmez zira Kemalizm, her yönüyle olmasa da birçok yönden Yaradancı düşünceyle çelişen pozitivizmle ma­lul bir ideolojidir. Bu bağlamda, hem Kemalizmin ve Altı Ok'un hem de Atatürk kültünün, Jakobenlerin Yüce Varlık kültü ile hiçbir benzerliğinin olmadığı görülür.
Sayfa 287Kitabı okudu
Reklam
Modern toplumda gerçekte olan her daim dinin devlet tarafından denetlenmesidir. Dolayısıyla, din-devlet ilişkilerinde "din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması"ndan söz edilemez, sadece dinin devlet tarafından denetlenmesinin/ kontrol edilmesinin farklı derecelerinden söz edilebilir (Çitak, 2004: 25-27; 262; 264; Mert, 1994: 51-52)
Sayfa 250Kitabı okudu
Kemalizmin en önemli ilkelerinden "Batıcılık", kendisinden "ileride" ama gene de "mevcut olanı" istemesiy­le Jakobenlerin bir niteliği olan "ütopyacılık"tan farklılaşır. Dolayısıyla Kemalizmin uyguladığı devrimci şiddet, belirli yönlerden Jakobenlerle benzerlikler gösteriyor olmasına rağ­men, hedefleri dolayısıyla ütopyacı değil, gerici unsurları te­mizleyerek Türkiye'nin daha kolay Batılılaşabildiği bir toplum kurmaya yönelik olduğu için, Jakobenizmin devrimci şidde­tinden ayrışır.
Sayfa 170Kitabı okudu
Jakobenlere göre halk bir şekilde iyidir. Ancak içinde yaşadığı toplumun yozlaşmışlıklarından kaçınılmaz olarak etkilenmektedir. Bu yüzden halkın yanılması doğaldır. Robespierre, "önce şu tartışılmaz ilkeyi benimseyin: Halk iyidir; der; ancak sonrasında ekler: "Doğuştan kötü olmayan mutluluk ve özgürlük için doğan insan, kötü yasalar nedeniyle yozlaşmış, köleleşmiş ve mutsuzlaşmıştır."
Sayfa 204 - Yordam KitapKitabı okudu
Jakobenler, temsil ettikleri sınıfsal çıkarlarla ilişkili olarak özel mülkiyeti reddetmezler; ancak büyük mülkiyet sahipliğini de onaylamazlar. Onlar, ideal olarak herkesin küçük mülkiyet sahibi olduğu bir toplum tasavvur ederler.
Sayfa 198 - Yordam KitapKitabı okudu
Kemalist Devrim'de devrimci şiddetin olmadığı iddia edilemez. Zira Kemalistler her ne kadar toplumsal sınıf ilişkilerinde konumlandikları pozisyon gereği bazı yönlerden Jakobenlere kıyasla daha muhafazakar bir eğilim gösteriyorlarsa da, kafala­rındaki devlet ve toplum yapısını kurmak için radikal kararlar almaktan ve devrimci şiddet uygulamaktan
Sayfa 157Kitabı okudu
51 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.