Emirdağ'da bir Ramazan günü. Gönlünde Cenâb-ı Hakk'ın güneşler parıldattığı Hazret-i Üstad kırlarda ve kendi hâlinde gezinmektedir. Birden çevresinde silahlı üç jandarma eri ve bir başçavuş. Ve başçavuşun kırları inleten haşin sesi. Sen şapkasız geziyorsun! Haydi bizimle karakola!
Zulmün ve insafsızlığın bu kadarına artık ne demeli? Mahkemeler, zindanlar, sürgünler, mahrumiyetler ve bilmem daha neler derken, o büyük Velinin ömür takvimindeki yapraklar da döküle döküle sona yaklaşıyordu. Sene 1960. Sürprizlerle dolu bir sene. Üstad Hazretleri koca bir ömrün son mevsimindedir ve DP'nin de son günleridir.
Evet:
Hep "Yarın, yarın" derler, bilmezler yarın ne var: Yarın dediğin o gün, belki mezara çıkar!
"Kızın ailesi gelmeyecek. Köyün yolu kapalıymış. Mutfaktaki et dolabına koyacağız şimdilik. Jandarma gelene kadar. Siz de yemekhaneye inin, haydi. Çocuklar başıboş kalmasın. "
Bekledigi felaketlerden herhangi birine benzemese de, ölen çocuğun et dolabında sağlanacağı haberi yeterince karanlıktı.
Hep fedakarlık yaptınız ne oldu ,kıymetiniz bilinmez.Yapmazsanız ne olur hiçbir şey olmaz sadece karşı taraf sevmez.Kendinize iyilik yapın kendinizi sevin başkası sizi sevmese de olur.Başkasından çok var ama senden bir daha yok.
Saygılar sunuyorum
Jandarma özel harekat uzman çavuş Kerim Tekin