senin değişmeden kalman hoşuma gidiyor. seni alıp başka bir yere götürseler, boyayıp başka bir yolun kıyısına dikseler yönümü kestirmek için elimde hiçbir işaret olmayacaktı. gereklisin bana: ben değişirken sen nasılsan öyle kalıyorsun, değişimlerimi sana bakarak ölçüyorum.
Gözlerime baktığı zamanlar bir şeyler geçerdi ondan bana. Bütün bunların şimdi artık bittiğini düşündüm. Şuan bana baksaydı, bakışı kendi gözlerinde donup kalır, bana dek ulaşamazdı. Yalnızdım.
Bir toplum, büyük bir sarsıntının (savaşta yenilgi, galip düşmanın işgali) ardından ideolojisini ve değerler sistemini kaybettiğinde, çoğu zaman neredeyse farkına varmadan, tasfiye ve yeniden inşa işini aydınlarına havale eder.
Özgürüm: yaşamam için hiçbir nedenim kalmıyor artık, yarattığım tüm nedenler yok olup gitti, başka nedenler de uyduramam bundan böyle.
Yalnız ve özgür. Ne var ki bu özgürlük biraz da ölüme benziyor.
Elbette ki yalnız ve yalnız ben varım, nefret eden ve seven ben. Her zaman aynı şey, her zaman ben, derken bu ben gittikçe uzayan, gittikçe uzayan bir hamura dönüşüyor...
Birini sevmeye koyulmak başlı başına bir iş, bir girişimdir. Güç ister, yürek ister, körlük ister... Hatta başlangıçta öyle bir an vardır ki uçurumun üstünden sıçramak ister. Düşünmeye kalkarsan aşamazsın onu.