Bulantı, Jean-Paul Sartre’ın ilk romanı ve varoluşçuluk akımının en önemli eserlerinden biridir. Roman, tarih araştırmacısı Antoine Roquentin’in günlük şeklinde yazdığı notlardan oluşur. Roquentin, küçük bir kasaba olan Bouville’de yaşarken, kendisini ve çevresindeki her şeyi yabancılaşmış, anlamsız ve gereksiz hissetmeye başlar. Bu duygu ona fiziksel bir bulantı olarak yansır. Roquentin, varoluşunun nedenini ve amacını ararken, insanların ve dünyanın rastlantısal ve nedensiz olduğunu fark eder. Bu gerçeklik karşısında, Roquentin’in tek kurtuluşu sanat olur. Romanın sonunda, Roquentin bir roman yazmaya karar verir.
Bulantı, Sartre’ın felsefesinin temellerini yansıtan bir romandır. Sartre, insanın kökten özgürlüğünü, varoluşun özünden önce geldiğini, insanın kendisini yaratmak zorunda olduğunu ve bunun da bir sorumluluk gerektirdiğini savunur. Sartre, aynı zamanda, insanın kendisini ve dünyayı anlamlandırmak için başvurduğu her türlü inanç, değer ve ideolojiyi de eleştirir. Sartre, insanın varoluşunu, yalnızca kendisiyle yüzleşerek ve sanat yoluyla ifade ederek kavrayabileceğini öne sürer.
Bulantı, 20. yüzyılın en etkili romanlarından biri olarak kabul edilir. Roman, hem edebi hem de felsefi açıdan zengin bir dil ve üslup kullanır. Romanın kahramanı Roquentin, Sartre’ın kendisinden çok şey taşır. Roman, Sartre’ın yaşadığı dönemin siyasi, sosyal ve kültürel atmosferini de yansıtır. Roman, okuyucuya, varoluşun anlamı ve değeri üzerine düşünmeyi ve sorgulamayı teşvik eder. Roman, aynı zamanda, insanın özgürlüğünü ve yaratıcılığını kutlayan bir eserdir.