“Sahip oldukları güzelliği savuranlar ellerindekini boşa harcamıyorlar mı? Güzellikleri sadece gelip geçici. Sadece gölgeleri ve hiçliği saklayan bir kabuktan başka bir şey değil.”
Sözleri yarıda kaldı ve kesik bir nefes aldı. Önce, nedenini... Ne yaptığımı fark etmedim, sonra bir şeyler kafama
dank etmeye başladı. İç organlarımın ansızın yay gibi gerilmesine yol açan o his, gözbebeklerinin koskoca açılması
ve capcanlı bir maviye dönüşmesi, birden göğsünün şişmesi ve dilim başparmağının biraz nasırlı olan etli kısmında
gezinirken aldığım tuz tadı.
Yüce Tanrım.
Aman Tanrım.
Başparmağını yalıyordum. Yani ciddi ciddi başparma
ğını yalıyordum.
Ve vücudum teninin kanunsuz ve tamamen yasak tadı
na cevap verdi. Göğüslerimin üzerine bir ağırlık çöktü ve
içime bir sıcaklık yayıldı. Zayne geriye çekilmedi. Sanki
öne doğru geliyordu, vücudunun üst kısmı aramızdaki vites kolunu geçmişti bile.
Kanım iki çok farklı nedenden tutuşuyordu ve geriye
sıçrayıp aramızdaki teması sona erdirdim. Yanaklarım...
Tüm vücudum cayır cayır yanıyordu. Ne söylemem ya da
yapmam gerektiğini bilmiyordum. Zayne bana bakıyordu
ve göğsü düzensiz bir şekilde inip kalkıyordu. Ne düşündüğünü bilmiyordum. Bilmek de istemiyordum.
İç organlarımı lava dönüştüren o feci ısının yerini korkunç bir utanç hissi aldı. Aklımdan ne geçiyordu yahu?
Havaya ve yalnız kalmaya ihtiyaç duyarak emniyet kemerini çabucak çözdüm ve kendimi arabadan dışarı attım.
Gözlerim batıyordu. Yaptığım şeyden sonra bu erken
akşam yemeğine katılmam imkânsızdı. Bir taksi çağırmalıydım, ya da eve yürümeliydim, ya da Alaska’ya taşınmalıydım, ya da ağzımı dikmeliydim...
Yürüyordu,
sonra bir baktım ki sırtım Impala’ya dayalıydı.
Ellerimi saçlarına soktum, parmaklarım o yumuşacık
saçlara dolandı. Bu arada Zayne ağırlığını yana vermiş,
kapıya uzanıyordu. Yetenekli oğlandı çünkü kapıyı bir şekilde benden ayrılmadan açtı.
Eğildi ve soğuk havadan arka koltuğa geçtik, uzun vü
cudunu vücuduma bastırdı ve beni hâlâ öpüyor, nefesimi
nefesine çekiyordu.
Bir ton ağırlığında olmalıydı ama ağırlığı bütün çılgınca şekillerde hoş ve çıldırtıcıydı.
“Tanrım,” diye fısıldadı şişmiş dudaklarıma, başını
kaldırırken. “Bunu o kadar uzun zamandır düşünüyordum ki ve böyle bir his vereceğini hiç bilmiyordum.”
Elimi pürüzsüz çenesine koyarken düşüncelerim allak bullaktı. Beni oksijen açlığı çeken bir adam gibi uzun
uzun, nefes nefese yine öptü. Geri çekilirken hafifçe ısırdı
ve geri gelince işler hızla kontrolden çıktı.
Elini kalçalarımdan yukarıya kaydırıp tişörtümün altına soktu ve teninim tenime değmesi, duygu ve ihtiyaç
larımızın birbirine karışması içimin derinliklerine ulaşıp
her bir hücremi sıcacık yaptı ve içimdeki her bir karanlık
boşluğu doldurdu.
Bunu yapabilmeyi hayal ettiğimiz onca yıl ikimizin de
içinden hızla yüzeye hücum ediyor ve bizi hem açgözlü yapıyor, hem de çılgına çeviriyordu. Parmaklarımı tişörtüne
geçirdim ve bu kez başını kaldırınca tişörtünü çektim ve
çıkarmama izin vererek cevap verdi. Zayne başını başı
ma doğru eğerken ellerimi göğsünden aşağıya kaydırdım.
Onda benin kendi yakıp kül eden arzumun tadını aldım.
Aşk genelde karşındakini kontrol etmek için kullanılan güzel bir silahtır. Bir zaaf olmaması gerekir ama tam olarak buna dönüşür. Bedelini de her zaman masum olan öder. Aşkın iyi bir şey yol açtığını hiç görmedim.