Imagine there's no countries
It isn't hard to do
Nothing to kill or die for
And no religion, too
Imagine all the people
Living life in peace
You may say that I'm a dreamer
But, I'm not the only one
I hope, someday you'll join us...
Benim düş gördüğümü söyleyebilirsin,
Fakat ben tek başıma değilim.
Bir gün sen de bize katılacaksın umarım
O gün dünya birlik içinde yaşayacak.
-John Lennon
5 yaşındayken, annem her zaman bana sık sık “mutluluk hayatın anahtarıdır” derdi.
Okula başladığım zaman bana büyüyünce ne olmak istediğimi sorduklarında “mutlu olmak istiyorum” yazdım.
Onlar bana soruyu anlamadığımı söylediler, ben de onlara onların hayatı anlamadığını söyledim.
"hayatım boyunca kendimi bir yazar, bir şarkıcı, bir düşünür, ne bileyim bir sanatçıyla özdeşleştirmek istedim. kendisini her televizyonda gördüğümde, eserleriyle 'hah tam benim kafamdan birisi...' diyebileceğim biriyle karşılaşmak istedim. ama kısmet değilmiş. böyle birisi şimdiye kadar karşıma hiç çıkmadı. aslında yalan söyledim. hiç bir zaman kendimi özdeşleştireceğim birisini aramadım. o zaten her zaman yanıbaşımdaydı. ama ne yazık ki bu durumdan çok utanıyordum. bir süre ona uğramamaya, yanına yaklaşmamaya, ondan kaçmaya çalıştım ama olmadı. en sonunda gerçeği kabul etmeye karar verdim. ben insanlar gibi bakış açımı jim morrison, john lennon ya da dostoyevskiyle özdeşleştirmiyor, kendimi onlar gibi göremiyordum. ben ne yazık ki sokaktaki bim marketiydim. sattığı ürünleri bir reyona koymak yerine kolilere istiflemesiye dağınık, özensiz ama samimi yapısıyla tıpkı bana benziyordu. bauhaus ya da migros gibi müzik yayını yaparak müşterilerin daha çok alışveriş yapmasını sağlayacak kadar kurnaz değildi. olması gibi sessiz, durağan ve ucuzdu. evet belki bir migros değildi, ama bir aydınlar bakkaliye de değildi. ne tam şehirli ne tam köylüydü, arada sıkışmış acı çeken bir hali vardı bim'in."
Ben diğer insanlar gibi yaşamımı, hayata bakış açımı Jim Momson, John Lennon ya da Dostoyevski’yle özdeşleştirmiyor, kendimi onlar gibi göremiyordum. Ben ne yazık ki köşedeki sokaktaki, BÎM marketiydim. Sattığı ürünleri bir reyona koymak yerine kolilere istiflemesiyle; dağınık, özensiz ama samimi yapısıyla tıpkı bana benziyordu. Asla bir Migros ya da Bauhaus olamayacaktı ya da belki de olmak istemiyordu (tam bilemiyorum). Migroslardaki gibi müzik yayını yaparak müşterisinin gaza gelip daha çok alışveriş yapmasını sağlayacak kadar kurnaz değildi. Olması gerektiği gibi sessiz, durağan ve ucuzdu. Evet belki bir Migros değildi ama bir Aydınlar Bakkaliye de değildi. Ne tam şehirli ne tam köylüydü, arada sıkışmış acı çeken bir hali vardı BÎM’in.