Juliet yatağında yatıp güneşin doğuşunu izledi. Sanki güneşin doğuşunu hiç izlememiş gibiydi. Çıplak güneşi, deniz çizgisinin üstünde saf haliyle durup, üstünden geceyi ıslaklık gibi silkerken hiç görmemişti.
Güneş tüm ve çıplaktı ve güneşe ulaşmak istedi. Böylece güneşin karşısında çırılçıplak olma arzusu içinde gizlice fışkırdı. Arzusunu bir sır gibi sevgiyle bağrına bastı. Güneşe kavuşmak istedi. Ancak evden uzaklara gitmesi gerekecekti.. insanlardan uzaklara.. Be bu kolay değildi. Her zeytin ağacının gözü olduğu ve her yokuşun uzaktan göründüğü bir ülkede saklanmak ve güneşle sevişmek…
Böyle çıplak ve sefalet içindesin ama ölmekten korkuyorsun öyle mi?
Açlık yanaklarını çökertmiş. Açlık can çekişiyor gözlerinde. Nefret ve yoksulluk omuzlarına çökmüş. Sana ne dünya dost olur. Ne de dünyanın kanunları. Dünya hiç bir kanun koymuyor seni zengin etmek için. O zaman uyma kanuna ve şu parayı al!
- Daha öncede uyarmıştım Romeo, Unutma; Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar, Ölümleri olur zaferleri, Öpüşürken yok olan ateşle barut gibi..
En tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir, Aynı tat isteği, iştahı köreltir.
Onun için ölçülü sev ki, uzun sürsün sevgin(!) Kısa bir an durdu ve tereddüt etti. Ama saniyeler içinde keyifle
Kendini savunmak için onu savunması gerekmişti. Bu yüzden insanlar eşleri, hatta eski eşleri konusunda bu kadar çabuk sinirleniyordu. Duncan'ın da çok becerikli bir tip olmadığını kabul etmek, saçma bir zaman kaybını herkese itiraf etmek demekti.
O hemen uyudu ama Annie'nin gözüne uyku girmedi; horlamasını dinlemiş ve ona sinir olmuştu. Zaman zaman herkes eşine antipati duyar, bunu biliyordu. Ama o karanlıkta öylece yatarken Duncan'ı hiç sevip sevmediğini düşünerek saatler geçirdi.
''Böyle çıplak ve sefalet içindesin ama ölmekten korkuyorsun, öyle mi? Açlık yanaklarını çökertmiş. Açlık can çekişiyor gözlerinde. Nefret ve yoksulluk omuzlarına çökmüş. Sana ne dünya dost olur, ne de dünyanın kanunları. Dünya hiçbir kanun koymuyor seni zengin etmek için. O zaman uyma kanuna ve şu parayı al.''
.
Yani mesele ne yaptığınız değil.Nasıl olduğunuzla, nasıl sevdiğinizle, kendinize ve çevrenizdekilere nasıl davrandığınızla ilgili olmalı ve ben nerede yenerim olmalı.
.
...
Duncan, Annie ile birbirlerine hic asik olmamalarinin sorun olusturmadigini dusundu. Onlarin ki gorucu usulu evlilikti ve gayet iyi gitmisti: arkadaslar onlarin ilgi alanlarini ve huylarini dikkatle eslestirmis ve hakli cikmislardi. Bir yapbozun birbirine gecen iki parcasi gibi, bir kez olsun uyumsuzluk hissetmemisti denebilir. Bu iddaanin hatrina, yapboz parcalarinin dusunceleri ve duygulari oldugu varsayilacak olursa, o zaman kendilerine, "Burada kalacagim iste. Baska gidecek neresi var ki?" dye sorduklari hayal edilebilir. Ve baska bir yapboz parcasi gelip de ayartici bir sekilde kendi girinti ve cikintilarini parcalardan birinin aklini celmek icin sunarsa, bu ayartmaya direnmek kolaydir. "Sen bir telefon klubesinin parcasisin, bense Iskocta Kralicesi Mary nin yuzuyum. Beraber olamayiz ." Hepsi buydu iste. ...
"...Ben seni istiyorum. Şimdi. Bir hafta sonra, bir yıl, on yıl sonra. Sen ne zaman hazır olursan. Benim istediğim hiçbir zaman değişmeyecek. İstediğim sensin. Sadece sen. Çıplak ya da giyinik olman benim için fark etmez."