Biliyorum başıma geleceği. Söylenecek adım, günün birinde korkunç bir olayın anısıyla benim, -yeryüzünde benzeri görülmemiş bir bunalımın, çok derin bir vicdan çatışmasının (Gewissens-Callision), o güne değin istenmiş, inanılmış, kutsallaştırılmış ne varsa, tümüne karşı yöneltilecek bir sözün anısıyla. Ben bir dinamitim, insan değilim. Din kurucularını anımsatan bir yanım yoktur benim tüm bunlara karşın, -ayaktakımının işidir dinler, dokununca dindar birine, yıkamam gerekir ellerimi. İstemiyorum “inananları”; biraz acımasızım kendi kendime inanç konusunda bile, öyle sanıyorum, yığınlar için değildir konuşmam benim…Ödüm kopuyor, korkuyorum, günün birinde e r m i ş l e r katına koyacaklar beni diye. Anlıyorsunuz, ö n c e d e n çıkarıyorum bu kitabı gelecekte benim adıma sarsaklıklar yapmasınlar diye. İstemem ermiş olmak bir soytarı olayım daha iyi…Sanırım öyleyimdir de. Buna karşın, daha doğrusu karşın d e ğ i l –ermişlerden daha iyi dolandırıcı gelmemiştir çünkü, - Benim ağzımdan doğrulardır çıkan. Ancak k o r k u n ç t u r benim doğrularım: bugüne değin yalana doğru dediler çünkü.
…bundan daha da önemlisi, düşünce konusunda gittikçe kendine çeki düzen vermeye çalışan, gittikçe uyuşuk duruma gelen, içgüdü yönünden yoksullaşan Alman ulusuna saldırmaktır sanırım. Ellerine ne geçerlerse yiyorlar hep, karşıtlarla besleniyorlar, ister “inanç” olsun, ister “bilimsel düşünce”, ister “Hrıstiyanlığa özgü sevgi” olsun, ister évangile
Reklam
Ancak bütün dünya benden başka türlü düşünüyor. Bir fizyolog böyle bir değer karşıtlığından kuşku duymaz. Nitekim organizma içinde en önemsiz bir bölüm kendini korumayı, güç pekiştirmesini, bütünlemesini, kendi “bencilliğini” kesinlikle sürdürmede biraz şaştı mı organizmanın bütünü yozlaşır. Fizyolog yozlaşan bölümün k e s i l i p atılmasını ister; yozlaşma ile dayanışma diye bir olay tanımaz; ona acımayı da düşünmez bile. Oysa papazın i s t e d i ğ i, bütünün, insanlığın yozlaşmasıdır: bu yüzden yozlaşmışı s a k l a r , - bunun karşılığında egemenliği altına alır onu… O “ruh” (Seele), “tin” (Geist), “özgür isteme”(freier Wille), “Tanrı” gibi törede geçerli yalancı kavramların, kullanılan kavramların anlamı insanlığı fizyolojik nitelikte yıkmak değil midir? Kendini koruma, gövdenin, b a ş k a s ö y l e y i ş i y l e y a ş a m ı n gücünü arttırma çabası engellenirse kansızlık bir ideal, gövdeyi küçümseme “ruhun kutsanması” (das Heil des Seele) sayılırsa bunlar y o z l a ş m a y a ( décadence) yol açmak değil de nedir? –Dengeyi yitirme, doğal güdüleme karşı direnme, bir sözcükle – “bensizlik” – şimdiye değin t ö r e buydu…Tan Kızıllığı ile ilk kez o bencil olmayan töreye karşı savaşa girdim.-
Benim ödevim, insanlığın en yüksek aşamada kendi benliğini kavrayacağı, geriye dönüp bakacağı, ileriye bakacağı, rastlantının, papazların egemenliğinden kendini kurtaracağı, niçin, neden sorunlarını ilk kez bir b ü t ü n l ü k içinde ortaya koyacağı bir anı, b ü y ü k b i r ö ğ l e ‘ y i sağlamaktır, ödevim böyle bir anlayışın zorunluluğu ile bağlantılıdır, onun sonucudur; insanlık doğru yolu kendiliğinden bulmamıştır, onun yönetilmesi de T a n r ı s a l değildir pek; çünkü yadsıyan, yıkıma sürükleyen içgüdü, o y o z l a ş m ı ş gücüdür, onu saptırmış, en kutsal değer kavramları altında baskıya almıştır. Töresel değerlerin kaynağı sorusu bu yüzden benim için ö n d e g e l e n bir sorudur; nitekim insanlığın geleceği de buna bağlıdır. Gerçekte tüm varlığın en iyi ellerde yürütüldüğüne, bir tek kitabın, İncil’in insan yazgısını yöneten Tanrısal bilgelik konusunda son sözü söylediğine, ötesini düşünmemek gerektiğine i n a n m a y ı istemek; gerçeğin diline çevrilirse şu anlamı taşır: durum bunun büsbütün tersidir – o acınası durum doğrudur- bugüne değin insanlık en k ö t ü e l l e r e kalmıştır, en yetersizlerin, düzencilerin, öç alıcıların, o “ermiş” denen, dünyayı kötüleyen, insanlığın yüzünü karartan kimseler onu yönettikleri inancının açığa çıkmasını istemiyorlar. Papaz, (o kılık değiştirmiş papazlar, filozoflar da bunların içindedir) yalnızca belli bir din topluluğu içinde değil, genelde egemenlik sağlamıştır.
Beslenme sorunuyla y e r v e i k l i m (Klima) sorunu sımsıkı bağlıdır birbirine. Kimsenin elinden gelmez her yerde yaşamak; bütün gücünü gerektiren büyük ödevler üstlenen bir kimse için seçim çok çetindir burada. İklimin m e t a b o l i z m a üzerinde ağırlaşma, hızlanma konusunda büyük bir etkisi vardır, yanlış bir girişim insanı yalnızca görevinden koparmakla kalmaz, onu daha başlangıçta engelleyebilir: ödevin yüzünü bile göremez. Bir bağırsak zorluğu, küçük de olsa, kötü bir alışkanlığa dönüşünce bir dehayı sıradan biri, neredeyse bir “Alman” durumuna düşürmeye yeter. Metabolizmanın hızı tinin ayaklarının çevikliği ya da aksaklığı ile doğru orantılıdır; tinin kendisi de metabolizmanın bir türüdür. Şimdiye değin aydın görüşlü insanların olduğu, inceliğin, düşünsel ışıltının, üstün düşünme yetisinin yurt edindiği yerleri bir araya toplayın: hepsinin kuru eşsiz bir havası vardır. Paris, Provence, Floransa, Kudüs, Atina – bu adlar şunu kanıtlıyor: deha kuru havayla, duru gökle b a ğ l a n t ı l ı d ı r , - bu da hızlı bir metabolizma, olanaklılık yoluyla çok geniş ölçüde yoğun bir erk oluşturma demektir.
…Ancak genelde şu Alman mutfağı – içini açmaz kimsenin onun yaptıkları! Yemekten önce çorba; çok pişmiş etler, yağlı ve unlu sebzeler, sindirimi zorlaştıran hamur işi tatlılar! Bunlara bir de şu yaşlı Almanların, büsbütün y a ş l ı l a r ı n d a değil ya, hayvanca tıka basa yedikten sonra içme alışkanlıkları katılırsa, A l m a n t i n i n i n k a y n a ğ ı n ı d a anlarsınız: bozulmuş bağırsaklar…Alman düşüncesi başarılı olmayan bir sindirimdir. –İngiliz beslenme düzeni de Alman-Fransız düzeniyle karıştırılırsa bir türlü “doğaya dönüş” dahası yamyamlığa dönüştür, benim içgüdüme aykırıdır; a ğ ı r l a ş t ı r ı r tinin ayaklarını, öyle gelir bana – İngiliz kadınlarının ayakları gibi…En iyi mutfak P i e m o n t ‘unkidir; [ İtalya’nın önde gelen kentlerinden, Ecce Hommo’nun yazıldığı Turin’dir ] Dokunur bana alkollü içkiler; günde bir bardak şarap ya da bira yeter yaşamımı “cehennem”e çevirmeye, -
Reklam
224 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.