Gerek Tevrat'ta gerek Kuran'da Adem'in iki oğlundan söz edilir. Kâhin ve Habil. Adları Kur'an'da geçmez ama Tevrat'ta geçer. Kâin'e Müslümanlar Kâbil derler.
Habil ile Kabil
Habil kardeşi habil'i öldürmüştür. Tanrı'nın sesi Kabil'in vicdanına hitap eder: " Kardeşin Habil nerede şu an? " Kabil yanıt verir: "Habil'den bana ne? Kardeşimin bekçisi miyim?" Bu hikaye halkların hayatında binlerce kez tekrar tekrar yaşanır. Vicdanın sesi halkın üst tabakalarını oluşturan kişilere, kültürlü ve eğitimli ağabeylere dönerek, sorar: "Halk kitleleri sizin küçük kardeşleriniz olan milyonlarca insan nasıl yaşıyor, akıl, ruh ve maneviyat anlamında ne durumdalar?" Verilen yanıtlar Kabil'in söylediklerini hatırlatmaktadır... "Ben ne yapayım onları? Sözünü ettiğin kardeşlerimin bekçisi değilim ki. Benim kendi işlerim ve sorunlarım var."
Sayfa 149 - Koridor yayıncılıkKitabı okuyor
Reklam
Dersteyken sık sık "Kürtçe diye bir dil yoktur, hepiniz doğru düzgün Türkçe öğreneceksiniz," diyen ve alayımızı sıra dayağından geçiren Türkçe öğretmeni gut hastalığına yakalanıp iyice asabileşti. Sonra hastalığı ilerledi, bizim açımızdan "very gut" oldu. Erken emekli olup Kürt çocuklarının "kir"inden uzak bir sahil kasabasına yerleşti. Yerine gelen Türkçe öğret-meni bütün dünyamızı değiştirdi. O da Türktü ama bizi Kürtçe sevdi. Biz de en çok onu sevdik. İki dilli olmanın güzelliğini bize o öğretti. Ana dilinizi unutmayın diye tembihledi. İlk defa Kürt olmaktan utanmadan sınıfa girer olduk. Ama çok sürmedi. Dört ay sonra okulun önünde ensesinden tek kurşunla vurduklarında yirmi beş yaşındaydı. Adı Feryat Mahir'di ve feryadın bütün dillerdeki karşılığı aynıydı. O gün hepimizin çocukluğunun son günüydü. Büyümüştük ertesi gün, oysa küçüldüğümüzden emindik. Feryat öğretmenimizin kan izleri aylarca sokaktan silinmedi. Yürürken kimse oraya basmamaya dikkat etti. Acının kutsal mekanına bakar gibi baktı herkes, Habil'le Kabil'den bu yana dökülen ilk kanmış gibi hayretle, şaşkınlıkla, korkuyla izledi.
"İnsan çiğ süt emmişti ve Kabil'in soyu da Habil'in soyuyla birlikte üremişti."
80 syf.
9/10 puan verdi
·
21 günde okudu
kitap belli başlı üç bölümden oluşuyor: âdem'in, havva'nın ve şeytan'ın güncesi. kitabı okumaya ilk başladığımda henüz âdem'in güncesindeyken yarım bıraktım. mark twain âdem aracılığıyla kadınları aşağılıyor sanmıştım. çünkü âdem sürekli havva'yı hor görüp uğraşlarını saçma buluyordu. sonra bari kelime dağarcığımı geliştireyim diye okumaya devam ettim ve aslında erkeğin kadın olmadan acizliğini anlatmaya çalışıyormuş. yani aslında erkeğin ve kadının birbiri için yaratıldığını ve diğeri olmadan ötekinin anlamsızlığını. âdem'in güncesi kısmında sadece yazı var ancak havva'nın tarafında çeşitli tasvirler var başına gelen olaylar hakkında. burada yazarın, kadının sanatsal ve duygusal tarafını da anlattığını düşünüyorum. havva junk journal patlatmış yani. havva güncesinde yeni şeyler keşfetmesini, öğrenmesini ve âdem'e duyduğu aşkı anlatıyor. ayrıca kitapta cennetten atılma ve habil ile kabil de bahsedilmiş. dinine fazlasıyla bağlı olup başka görüşlere hoş gözle bakmayanların okumak isteyeceğini sanmıyorum. ancak aşk başta olmak üzere duyguların, annelik iç güdüsünün ve ölümün çok iyi anlatıldığını düşünüyorum. olaylara başkalarının açısından düzgünce bakabileceğini düşünen herkese öneriyorum bu kitabı ve havva gerçek bir girlboss
Adem ile Havva'nın Güncesi
Adem ile Havva'nın GüncesiMark Twain · Can Yayınları · 20214,909 okunma
128 syf.
·
Puan vermedi
baş karakterimiz, toprak
Cengiz Aymatov'un çok belirgin bir tarzı var. Hikâyelerinde bir denge gözlemlemek mümkün. Şöyle ki safça bir kahraman, bu bazen bir ihtiyar bazen de çocuk olur. Elinde güç bulunduran, kötü olduğu daha ilk satırlardan belli olan bir de antikahraman. Hiçbir işe yaramayan etkisiz elemanları da sıklıkla kullanıyor. Yaşadığı hayat, bu şekilde gözlem yapmaya itmiştir onu muhtemelen. Bu çizgilerin çok kalın çizilmesi nedense doğu edebiyatında sıklıkla görülen bir tarz. Karakterler girift katmanlardan oluşmaz da birkaç kelimeyle özetlenebilirler. Toprağına çok değer verir Aymatov. Sanki insanlar, topraktan çıkan birer bitki gibidir hatta. İyi ya da kötü olmak, seçimler onların elinde değildir. Kadercidir. Ve aslında hep toprak ana karakterdir. Son hikâyeyi bu formüllerle ele alırsak mesela, Anarkay bozkırın ismi. Kendi topraklarından iki uçta evlat yetiştirmiş. Biri baş karakterimiz, Kemal bilgiyle akıl yürüten buna rağmen safça hayırlı evlat. Tam karşısında ise Abakir yer alıyor. Dolu dolu kötü. Kıskanç, sevgisiz, ağzı pis bir karakter. Toprağını seviyor, onu tanıyor ama bir o kadar hayırsız. Kemal'in nam-ı diğer üniveristelinin altın bulmasıyla hikâye ivme kazanıyor ama tam burada işler inandırıcı olmaktan çıkıyor. Kemal, Abakir'e altını emanet edecek kadar saf değil. Birkaç kurnazca hamleyle elde etseydi Abakir istediğini keşke. Yazar, ortaya bir tür Habil ve Kabil hikâyesi çıkarmak istese de biraz acele ettiği anlaşılıyor.
Kızıl Elma - Oğulla Buluşma - Beyaz Yağmur - Asker Çocuğu - Deve Gözü
Kızıl Elma - Oğulla Buluşma - Beyaz Yağmur - Asker Çocuğu - Deve GözüCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 20174,065 okunma
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.