"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
"Atatürk, Dinlenmek İçin Gittiği İstanbul’daki Florya Köşkünden, Yanında Yalnızca Şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken Tarlasında Sabanla Çift Süren Bir Çiftçi Görür. Çiftçinin Sabanında Koşulu Olan Öküzün Yanında, Koşulu Bir de Merkep Vardır. Şoförüne;
— Arabayı Durdur, Der.
Arabadan İner. Tarlaya Doğru yürür. Çiftçi Kendisine
『 Bizim işimiz kitap doldurmak değil, ahlakımızı yapmaktır. 』 -Montaigne
Mont abim gene haklı... Bu söz yazarların "çiğnenmemesi gereken yasalar"ından biri olmalı...
Eleştirmek için okuyanlar mı?
Eleştirmek için eleştirenler mi??
Artık hangi gruba mensup olduğumu bilmiyorum... Pek farketmiyor bana aslında yeter ki eleştireyim :)
Kendimi, yaşarken hiç olmadığım kadar, canlı ve rahat hissediyorum. Üzerimden bütün yük kalkmış, Isaac Newton’un keşfettiği Yerçekimi Kanunu sanki hiç olmamış gibi. Biraz sonra bedenim cenaze aracına bindirilip camiye götürülecek ve benim de hayattayken asla göremeyeceğim insan davranışlarını yakından izleme şansım olacak. Evet, şu an cenaze
Hanımlar bu konuyu direk bize yazıyorum, bu konunun birincil muhatabı bizleriz. Beyler transit geçebilirler mevzuyu...
Birkaç kez ismi kulağıma çalınmış hatta bazı arkadaşlar tarafından "hocam bu konuları dile getirmelisiniz muhakkak" diye uyarılmıştım. Bir vesile ile tekrar dile gelince hanımefendi kimdir nedir bir bakayım dedim.
Atatürk, dinlenmek için gittiği İstanbul’daki Florya Köşkü‘nden, yanında yalnızca şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken tarlasında sabanla çift süren bir çiftçi görür. Çiftçinin sabanında koşulu olan öküzün yanında, koşulu bir de merkep vardır. Atatürk şoförüne;
— Arabayı durdur, der.
Arabadan iner. Tarlaya doğru yürür. Çiftçi kendisine doğru
Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve
Herkesin kafasında bir eş profili var.. Hayalimdeki adam/kadın diye tutturmuş gidiyoruz.. Belki çok klişe olacak ama hangimiz hayallerdeki hanım veya bey/efendi olmayı başarabiliyoruz? Yazdıklarımız, söylediklerimiz ve yaşantımız ne kadar uyuşuyor.. Hayatlarına girdiğimiz insanları değiştirmekten başka gaye edinmiyoruz sanki. Kabullenmek yerine
Saygıdeğer beyler, belki birgün sizlere yazgının bütün yıkımlarını ve acılarını anlatma fırsatı buluruz. Ama siz de kabul edin ki kıskançlık, affedilmez aşırılıkta bir tutku, insanların bütün varlığına sinebilen lanet olası bir olgudur.