Gerçekten de kader beni itiyor gibiydi. Bu kez de mahsus olmuş gibi, aslında kumarda sık sık rastlanan bir şey gelmişti başıma. Talih bazen, mesela kırmızıya bağlanır ve on, hatta on beş tur boyunca üst üste gelir kırmızı. Önceki gün kırmızının bir hafta önce üst üste yirmi iki kez geldiğini duymuştum; hiç kimse rulette böyle bir şeye rastlamadığından hayretle bundan bahsediliyordu. Elbette herkes onuncu kez üst üste gelmişken kırmızıyı bırakır, para koymaya cesaret edemez. Ama tecrübeli kumarbazların hiçbiri kırmızının karşıtı siyaha oynamaz o zaman da. Tecrübeli bir kumarbaz "kısmetin kaprisi"nin anlamını bilir. Mesela kırmızı on altı kere geldikten sonra on yedinci oyunda mutlaka siyah gelecekmiş gibi görünür insana. İşte acemilerin hepsi buna saldırır, bahislerini iki, üç katına çıkarır ve muazzam paralar kaybederler.
'Bir insanın tekamül ve terbiyesi, kendi nefis mücadelesi ile olmaktadır. Onu başkaları asla terbiye edemez. Zira başkaları terbiye etmeye kalkarsa, karşı tarafın tarlasına daima negatif tohumlar ekecektir.
Kişinin kişiliği terbiyeyi nefsinde yaparsa, içindeki menfiyeti rahatça atarak kendini tekamül ortamına hazırlar. Size kötü gözle bakanlara, siz güzel gözle bakmasını bilirseniz, onu gizli nefis terbiyesine itmiş olursunuz.
Öyle bir an gelir ki; kendi nefsinden kendi utanır, yaptıklarının bilincine varır. Sevgi, meleklerin doruğundaki hakiki sevgi kotuna oturunca siz de bir melek olursunuz.
Bu nimete varabilmek ancak lâyıklara hastır. Henüz sizler daha doğmadan, bilinçaltınıza ekilen tohumlar, bulundukları ortama göre yeşermektedir.
İşte bu, sizin öz kotunuzdur. Bu kot sizin kader yolunuzu çizmektedir.
Her şey sizin varoluşunuzla beraberdir, sonradan ilaveler olmaz. Her dönemde aynı yoldan geçecek, iyiyi kötüyü öz bilincinizle seçecek, hakikat yolunu böyle bulacaksınız. İşte size siz yapan budur.
Evrende her şey bir denge unsurudur. Bir şeyin noksanlığı, daima başka bir şeyle tamamlanır. Aslında öz bilinç kotunuz daima art niyetlerin dışında tutulmuştur.
Fakat beşer daima şaşmıştır ve sapmıştır. Özveri, insanoğluna en kutsal yolu çizmektedir."
İnsan yaradılışı tam bir eşitliğe razı olamaz. Ufak tefek imtiyazların teşvikine de muhtaçtır. Diyebilirim ki bizzat iyilik dahi ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir.
Günde iki defa Edirnekapı ile Fatih arasındaki yolu en uzun zaman içinde, her adımı ayrı ayrı hayaller peşinde atarak gider gelirdim.
Onun Kader Risalesi, vahiyden başka hiçbir damgayı kabul etmeyecek kadar Kur'anidir. O İslam'ın temel prensiplerini tehlike altında görmüş, Cahiliyye kaderciliğini hortlatan yöneticilerin, ahlaki mükellefiyetin altını oyduğunu hissetmiş, ilahi emir ve yasakları, ödül ve cezayı ve nihayet ahireti boşa çıkaran bir kaderciliğin, Kur'an'ın ümmete kazandırdığı ahlaki değerleri sıfırlayacağını fark etmiştir. Risale, işte bu fark edişin çağları aşan çığlığıdır.
Ya, görün işte. Ayaklarınız varsa tökezlemek kader. Yoksa bu düz zeminde takılıp düşecek ne var?
Ama sürçtü ayağım işte çünkü herkes
Sürçme taşını içinde taşır.
kendinizi yaratın. var oluşunuza şekil ve biçim verin. hayatınızın resmini çizin, kendinizi bir heykel gibi oyun. her ne olacaksanız, sizin elinizden çıkacak. kader değil bu- sorumlu sizsiniz. insanlar sorumu olmak istemiyor; sorumluluktan korkuyor. başka birisi onların bakımını üstlensin istiyor, her zaman bir gardiyana, bekçiye ihtiyaç duyuyor. işte bu insanlar nevrotikleşiyor çünkü o bekçiler artık yerinde yok. aslında hiçbir zaman yoktu; siz onlara inandınız ve siz inandığınız için orada oldular. şimdi o inanç kaybolduğu için o bekçiler de yok oldu. onlar, sizin inançlarınız tarafından yaratılmışlardı. insan tek başına, yalnız yaşamaya alışmak zorunda. bu büyük bir fırsat- negatif almayın, yoksa sonunuz tımarhne olur. bunu pozitif alın, bu zorluğu kabul edin ve dünya üzerindeki ilk gerçek insanlardan bir olacaksınız demektir.
O gün bizi sevindiren ve mutlu eden bu haberin,daha sonra kâbusumuz olacağını elbette bilemezdim. Hayat böyle bir şeydi işte. Sevincimiz acıya, üzüntümüz güzelliğe sebep olabiliyordu. Kader de zaten bu demek değil miydi?
insanın birbirine bağlanmasının iradeyle uzaktan yakından ilgisi olmadığını kader kısmet kelimelerini kullanmadan nasıl anlatacaktı ki? Masadaki kibrit kutusu dik- katini çekiverdi Dr. Mavi'nin. Her gün balkona çıkıp püfür püfür sigara tüttüren sekreteri unutmuş olmalıydı. Masasında duran metal bir kalemle kibrit kutusunu Kırmızı'ya
“İnsanları öldüren kader, onları görebilmemiz ve gözlerimizi bu cesetlerle doldurabilmemiz için bizi de sorumlu kılıyor. Korku, alışılagelmiş korku, kaçış değil. İnsan, gerçeği kavradığı için utanıyor – işte gerçek önümüzde: Her ceset sen, ben ya da biz olabiliriz. Arada hiç fark yok. Eğer yaşıyorsak, bunu bir başkasının kirletilmiş cesedine
borçluyuz. Bu nedenle her savaş bir iç savaştır. Her şehit, yaşayan canlıya benzer ve ondan ölümünün hesabını sorar.”