kader,insan ruhu bir tarafını tamamlasın,yaratılışın büyük rüyalarından biri gerçekleşsin diye,onları bu ovaya kadar göndermişti.Yaratıcı ruhu emrinde idiler,onun istediğini yaptılar
Eser ilk defa 1937-1938 yıllarında İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmiş bir piyestir.
Dönemin en iyisi olarak anılan Muhsin Ertuğrul’un isteği üzerine Necip Fazıl bir oyun yazar “Tohum” adında. Fakat tutmaz, seyirciler beğenmez. Bunun üzerine Necip Fazıl, kendini Muhsin Ertuğrul’a borçlu hisseder ve hırs içinde bu eseri yazar.
Psikolojik tahlillerle, mistik düşüncelerle süslenmiş eseri gerçekten hayranlıkla okuyup bitirdim. Herkes okumalı, okutmalı.
Olay örgüsüne fazla girmeden kısa bilgilendirme yapmak isterim. Oyunda bir yazarımız var ve bir piyes yazmıştır, çok da tutmuştur. Gazetecinin biri onunla röportaj yaparken eserde babasının kendisini incir ağacına astığını söyleyip, sizin de bahçenizde incir ağacı var. Der. Aslında bütün piyes burasıdır. Hüsrev(yazar) karakterini yaratır, ona bir de kader çizer. Eserin sonlarında der ki;
“Tüm suç benim, ben bir adam yaratmaya çalıştım. Bir de ona kader çizdim. Sonra ne oldu? Ben Allah mıyım?”
Fakat bu yarattığı karakterin kaderini aslında kendisi yaşamıştır. Ve buna artık katlanamaz. Tıpkı kendi babası gibi ve yarattığı adamın babası gibi kendini evinin bahçesindeki incir ağacına asmak ister, fakat incir ağacı kesilmiştir. Devreye hükümet doktoru girer, Hüsrev’i almak isterler. Annesi yalvarır “gitme oğlum.”
Tek söylediği cümle şudur; “ Ne yapayım anne kestiniz incir ağacını.”
Bir Adam YaratmakNecip Fazıl Kısakürek · Büyük Doğu Yayınları · 20209,3bin okunma
- 'Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim.'
- 'İmkanın sınırını görmek için imkansızı denemek lazım.'
- 'İnsanda söz ile değişir kader. Ya yurda baş olur, ya da başından olur.'
- 'Onlar korkularından denizi zincirleyecek kadar akıllı ise, biz gemileri karadan yürütebilecek kadar deliyiz.'
- İstanbul’u niçin fethettiklerini sorduklarında 'önce o benim gönlümü fethettiği için'
- 'Biz toprakları değil gönülleri feth etmeye gidiyoruz. Savaş herkesle, barış ancak onurlu insanlarla yapılır.'
- 'Hakiki sanat muhteşem bir şehir vücuda getirmek ve halkının kalbini saadetle doldurmaktır.'
- 'Baykuştan pervâmız yok, biz şahinler sürüsüyüz.'
- 'Eğer padişah siz iseniz, devletimizin bu zor gününde ordumuzun başında olmamanız törelerimize uymaz. Yok, eğer padişah ben isem, işte size emrediyorum, geliniz ve derhal ordularımın başına geçiniz. '
Seni öpebilmek istemiştim,
İstemişlik işte daha bir şey gelmedi elimden.
Bir ergen gibi otuz yaşlarında ben,
Gözlerine baka baka utandım.
Ama işte kendimi kandıramam,
Sana sesim hiç bir şekil gitmese de,
Aşığım ben sana hemde benden fazla.
Aklımda kurguladığım her şeyi yapmak istedim,
Belki sende bunu bekledin.
Bir günlük yaşam işte böyle,
Gelip
Hikayemiz, Doktor Manette ve kızı Lucie'nin etrafında dönüyor. Doktor Manette, yıllarca haksız yere hapsedilmiş, acılar çekmiş bir adam. Özgürlüğüne kavuştuğunda ise Lucie, onu sevgiyle hayata döndürmeye çalışıyor. Aynı zamanda Lucie'nin kalbini fethetmek için birbirleriyle yarışan üç erkek karakterimiz var: Charles Darnay, Sydney Carton ve Jerry Cruncher.
Roman, iki şehrin de atmosferini ustalıkla tasvir ediyor. Londra'nın dinginliği ve Paris'in kaosu, karakterlerin ruh hallerini ve seçimlerini etkiliyor. Hikayede aşk, ihanet, intikam ve fedakarlık gibi birçok tema işleniyor. Özellikle Sydney Carton'ın Lucie uğruna yaptığı kahramanca fedakarlık, okuyucuyu derinden etkiliyor.
İki Şehrin Hikâyesi, heyecan verici bir olay örgüsü ve unutulmaz karakterleriyle her yaştan okura hitap eden bir eser. Zor zamanlarda bile umudun ve sevginin var olduğunu gösteren bu klasik romanı okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
İnsanlığımızın gözetlendiği kule Gazze;
Dört bir yanına muhacir kanının bulaştığı, mazlum çığlığının sindiği, masum çocuk cesedinin yığıldığı Akdeniz'in maşrık tarafında, daha arkalardan seğirten çöl tozunun tuzlu suyla kavuştuğu kıyının birkaç kilometre içerisine kurulan bir karye Gazze. Bugünkü merkezinin haritası kalınca bir tabanca
Şehir ilk tomurcuğu açtığında oradaydım,
Koparılmış bir gülün kanadığını gördüm.
Biri sevdiklerini kaybetmişçesine isyankardı,
Bir diğeri taze bir hayata sebep oluyordu, cesaretliydi.
Onuru gördüm.
Bir adam sabahın altısında Tartini çalıyordu,
Pat Conroy, Shantaram için şu cümleyi kuruyor; ‘Biri bana bu kitabın ne ile ilgili olduğunu sorarsa, ona dünyadaki her şeyle ilgili, diye cevap veririm.’ Kesinlikle ne eksik ne fazla..
Kitabın benim için gerçekten uzun soluklu bir yolculuk olduğunu söyleyebilirim ama sanmayın ki sayfaların çokluğundan, kesinlikle kitabın hissettirdiği
Selam dostlar,
Bugün size ilknur Gegek hanımefendinin kaleminden #hınçvehiç kitabıyla geldim. Kitabı elime aldığım gibi nir solukta okudum bitirdim. Elinizden düşürmeden Cahit'in hayatını şaşkınla hüzünle okuyacaksınız.
Cahit, mücadeleci oldun diye teyzesi koymuştu adını doğarken. İnsan ismiyle müsemmadır derler ya hani Cahit içinde hayat
Ah istanbul uğruna şiirler şarkilar yazılan şehir yaşanmışlardan yaşanmamıslardan yaşanmayacaklardan kaçdığım şehir yine bir yolunu bulup kader beni sana getiriyor her ne kadar kaçsamda kader bir şekilde beni sana ulaştirıyor yoruldum be istanbul bırak artık peşimi senin ilede olmuyor sensiz de olmuyor bu ne perhizdir böyle...
Öncelikle yazarın dilinin, dönem Osmanlı Türkçesine rağmen berraklığı ile karakterlerin ruh tahlillerini ve hissiyatlarını okuyucuya ustalıkla aktarması önünde saygıyla eğiliyorum. Okurken sadece romanın içine değil, karakterlerin dünyalarına ve hatta hislerine dahil oldum. Açıkcası beni en zorlayanı buydu. Çünkü aşkın getirdiği acılar,