Kaderin benim için çizdiği yol, oradaydı. O kelimede. Susturup kaçarsam, hep böyle devam edecektim. Kaçamak, sessiz ve acı dolu...
Ama ya dinlersem? Bitecek miydi kederim? Süleyman'a dert olmaz mıydı derdim?
Susturmak için hızla arkamı döndüm ama o Süleyman'dı işte. Ne bir ağabey, ne bir ata, ne bir komşu ne de bir yâren... O emsalim, koruyucum, söz söyleyenim Süleyman'dı.
"Eğer sen kabul etmeyeceksen, hiç evlenmeyeceğim."
Yutkunamadım. Ne söylediğini kulağı işitiyor muydu? Düşündüğümü mü ima ediyordu?
"Ne diyorsun sen ağabey?" dedim yakararak.
Ağabey dersin, bilirim. Sözlerim ne denli canını yakar, onu da bilirim ama Zelal, sen he dersen yarın seni nikâhıma alır, tüm sesleri keserim.
Bir kurban gibi, diye düşündüm. Kendini bana kurban mı edecekti?...