işte öldüm, işte son kadife çiçekleri
son defneler, badıranlarla kefenlediler beni
bütün kaçaklar için inci bir melhem oldu benim ölümüm
bütün hoşnutsuzlar yanlarında saklayacak
benim ölümümden yayınlan kırpıntıları
boğaz tokluğuna çalışanlar
özenle kilitleyecek göğüslerine
benim ölmüş olmamı
hiç bir yaprak damarından
hiçbir su özünden atamayacak beni
ortaya benim ölümüm sürülecek
pey akçesi olarak
tanrıların ölümünü bir üstlenen çıkınca
ama neler olup bittiğini hiç bir ayetten
hiçbir vakit anlamayacak şehrin insanı
Eskişehir 1k grubu olarak 63. buluşmamızı gerçekleştirdik. Aramıza yeni katılan arkadaşlara hoşgeldiniz diyorum ve kalıcı olmaların diliyorum.
Hermann Hesse'den Demian kitabı hakkında konuştuk.Emil Sinclair karakterin gençlik hayatındaki sorunlar ve kurduğu dostluklar hakkında konuştuk.Diğer kitabımız Toni Morrison'dan En Mavi Göz
kitabıydı. En mavi göz tıpkı hayat gibi, dünya gibi.Küçük siyah bir çocuğun gözünden tacizi, tecavüzü,ırkçılığı, şiddeti, fakirliği, cinsiyet eşitsizliğini anlatıyor. Cebindeki üç kuruş parasını feda edip arkadaşını mutlu etmek isteyen, ektiği kadife çiçekleri çıkarsa dileklerinin gerçekleşeceğine inanan bir çocuğun gözünden anlatıyor. Anlattıkları öyle şeyler ki insan kendi türünden tiksiniyor. Bu kadar kötülük nasıl olur diye düşünüyor. Halbuki anlatılanlar tıpkıhayat gibi, dünya gibi.
Diğer buluşmamız 5 Ocak 2024 Cuma Mekan Hanımeli Kafe olarak belirledik. Kitaplarımız
Küçük Yuvarlak Taşlar
Gece yıldızsızdı. Bulutların arkasına saklanan ay cılız ışığıyla önümüzde bir tepenin yükseldiğini haber veriyordu. Araba farlarını asfalta dikmiş, karanlığı delerek ilerliyorduk. Yol, önümüzde uzanan birkaç metrelik aydınlıktan ibaretti. Işığın henüz düşmediği yerler sanki yok... Her şey birden karşıda beliriyor, yanından
Saat ırmağında akan sokaklar,
Üzerine serpili martılar, güvercinler,
Kadife bulutların altında,
Yokuş yukarı çıkan bir adamım.
Bir elimde ısrarla soğumayan çayım,
Bardağında cilveli cilveli dans ediyor.
Üzerime yara düşen güneş ötesi bir gezegen,
Duvarlar çıkıyor önüme
Şehrin mahpus yüklü duvarları
Hiçbir sır kalmamış ardında hiçbir duvarın
Nereye gitti diyorum benim elbisem nerede
Şehir soyunmuş diyor biri
Şehrin elbisesini çalmışlar
Bütün şehir çöküyor yüzünde bir insanın
Şehir boğuluyor içinde insanların kan gibi bir sesle
Mor bir kabus çöküyor üstümüze
Parkta son ağaç da ölüyor
"Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerimi yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan beyaz bir aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekâsıyla