120 syf.
8/10 puan verdi
Mikado'nun Çöpleri
Melih Cevdet Anday'ın okuduğum ilk eseri. Kitabın başından sonuna kadar diyalogların altını çizmek istedim. Bu da kitabı çok beğendiğimi göstermez mi? Tiyatro eseri olması da kitaba farklı bir hava katıyor. Birbirini hiç tanımayan bir kadın ve bir erkeğin birbirlerine anlatıklarıyla aslında kendileriyle nasıl yüzleştiklerini okuyacaksınız. Ama öyle sıradan bir diyalog okumayacaksınız. :)
Mikado’nun Çöpleri
Mikado’nun ÇöpleriMelih Cevdet Anday · Everest Yayınları · 20211,541 okunma
İLİŞKİLER!!!
Gelinleri ona hürmet, şefkat göstermekten özel, biraz da zalimce bir zevk alırlardı. Yeni gelin geldiklerinde kendilerini ona beğendiremeyecekleri kaygısıyla az titrememişler (zavallı kadın despot ya da hırçın olduğundan değil, sevdikleri adamın daha bir gönlünü yapabilmek için) ve bundan ötürü ona karşı müphem bir kin biriktirmişlerdi. Artık kocalarının sadece kendilerine ait olduğunu biliyor, bildiklerine inanıyorlardı. Oğlanları annelerine bağlayan bağı öyle vahşice kemirmişler, öylesine yıpratmış, didiklemişlerdi ki artık gerçekten yok denecek haldeydi. Artık yüce gönüllülük gösterebilirlerdi. "Sevgilim, zavallı anneciğini düşün." ya da "Alain, annene yazdın mı?" diyebilirlerdi ama ona yönelttikleri şefkatli, anlayışlı bakışların derininde gizli bir nefret ve bir intikam tadı vardı.
Reklam
Bazı kelimelerin ahlaksız toplumdan çevrilip geldiği hal
KEŞKE BÜTÜN KADINLAR OROSPU OLSA Dün gece evimin balkonunda, hazırladığım portakallı votkamı yudumlarken aşağıda iki kadının bağrıştıklarını işittim. Bunun üzerine oturduğum yerden doğularak aşağıya baktım. Evet, şaşırmadığım gibi ikisi de orospuydu. Yani biz erkeklerin gece kadınlarına yaptığımız klasik yakıştıma. Neden burada dillendirdiğime
*Padişah ve Halife'nin kilo kilo altınlarla kaçışını diyecektin sanırım. *Birinci Dünya Savaşı döneminde daha cumhuriyet ortada yokken, Beyoğlu'nun meyhanelerden geçilmediğinden de haberin yok muhtemelen. *Ezanın türkçeye çevrilmesinden duyduğun rahatsızlığın gerekçesini de duymak istiyorum lütfen? Yüce Allah ona türkçe hitap etsek bizleri anlamayacak mı? Neden Allah'ı tek dile hapsetmek istiyorsunuz, üç beş zatın ağzına neden baksın insanlar, herkes kendisi okuyup anlasın, insanlar camiye de kendi dilleriyle çağırılsın, bundan güzel ne var ? *Harfin İslâmı, gavûru olmaz, herkesin kendi anadili olur, bizim de kendimize ait bir dil arayışında olmamızdan daha doğal bir şey olamaz. * Senin hocalarının çoğu Kurtuluş Savaşı'na karşıydı, ne bu savaşa inandılar ne de bu savaşın yanında yer aldılar.Al da biraz hoca diye bağrına bastıkların neler yapmış bilgilen: #219006727 *Sen Müslümansın sana ceza, güzellik yarışmasına katılacaksın mı denilmiş herhangi bir kadına, ya da bir kadın ben müslümanım katılamam demiş, fakat zorla kollarından tutup mu yarışmaya sokmuşlar ? Velhasıl kelâm öyle mesnetsiz şeyler paylaşmışsın ki olayı cumhuriyete bağlamak için az kalsın mide spazmı geçirecekmişsin.Cumhuriyet ne bir sınıfa aittir, ne bir zümreye.Cumhuriyet bizim için doğmuş bir güneştir.Yönünüzü şaşırıp da ışığından mahrum kalmayın.Sizin de kutlu olsun bayramınız.
Post out of use
TRAKYALI OLMAK...
Biz Trakyalılar, Trakyalı olmaktan gurur duyarız. Ama öyle bölgeci, kökenci, faşist bir gurur değildir bu... Kültürel bir gururdur. Kültürümüzdeki hümanizmle gurur duyarız mesela... Bizde kadın (ya da erkek) cinayetleri neredeyse yoktur. Çocuk gelinler yoktur. Bir kız bir erkekle kaçmışsa, aile meclisi toplanıp ölüm fermanı vermez. Önce "Nabalım beya sevmiş kızancıklar birbirlerini" denir, sonra kızın babası "Süüleyin o susaa gelsin öpsün elimi" der... Susak da gelir öper zaten... Olay kapanır, tatlıya bağlanır. İnsan ve hayat öndedir... Eğlenmeyi çok severiz. Çoğunluğun "Çingene" dediği Romanlarla bin yıldır ayrımcılıksız, aşağılamasız birlikte yaşarız. Düğünlerimizde onlar çalar söyler, "eeep beraber oynarız beyaaa"... Yobazlık, muhafazakarlık yoktur. İçmeyi de çok severiz. Piizlenmedik mi mutsuz oluruz... Trakyalı'nın "er şeyini" al piizine karışma... İçer o, "Roman avası" oynar bayılana kadar, sonra sızar bi yerde... Ama merak etme sabah çıkar gelir beya...Spartacüs de burdan çıkmıştır. Kölelik düzenine baş kaldırmıştır. Buradan anlaşılacağı gibi hümanist bakışımıza rağmen almiican bizden özgürlüğümüzü. Arızaya bağlarız... Bazen sıkılırız, konuşuruz içerken "Olmuyo büüle beya, kuralım Trakya Cumhuriyeti'ni" diye ama sabah baş falan ağrıyınca erteleriz... Kısacası dostlar, güzeldir Trakyalı olmak....
68 syf.
8/10 puan verdi
“Aura” gotik fantastik kategorisine sokabileceğimiz kısa bir roman. 1960’lı yıllarda Mexico City’de geçen bu hikâye yazarın en iyi kitaplarından olup, büyülü gerçekçiliğin izlerinin en fazla hissedildiği eserler arasında ön sırada geliyor. Büyülü gerçekçiliğin etkisi altında gotik ve fantastik elementlerin birleşmesiyle nasıl bir şey ortaya çıkmış
Aura
AuraCarlos Fuentes · Can Yayınları · 2005129 okunma
Reklam
Bir Tutam Sarı
Sarı için ayrılığın rengi derler. Sarı bir apartmana bakıyor pencerem. Sarı saçlı bir kadın çamaşır asıyor , pencereleri siliyor ve sürekli aşağıya bir şeyler silkeliyor. Sarı gömlekli meczup bir adam hep aynı şarkıyı mırıldanıyor ama anlamıyorum ne dediğini. Çocuklar çok severmiş sarıyı öyle duymuştum bir yerlerden , nerelerden hatırlamıyorum. Bir de doğuştan kör olanlardan gözleri açılanlar , en çok sarıyı seviyorlarmış renklerle karşılaşınca. Belki de bu da uydurma bir bilgidir bilmiyorum. Bir kız vardı bir yerlerde , çok seneler önce. Sarıydı saçları , sarıydı saç tokası , sarıydı çantası , sarıydı kol saati. O şimdi uzak bir galaksi kadar uzakta kalmış bir zaman diliminden ışık hızıyla , bir saniyeden daha kısa süren seyahatler düzenler kalbime. Neyse geçelim bu bahsi. Sarı sonbahar. Henüz kırkı çıkmamış bir ölünün mezarına doğru sarı yapraklar savurur sonbahar rüzgarı. Ölüm sen ne yaman hakikatsin , elinden kurtulan ademoğlu görülmemiş. Güneş de sarıdır. Seni unutacağımı mı sandın ey ısı, ışık ve umut kaynağımız. Milyarlarca yıldır umudu koynunda saklayan sen değil misin ? Sarı hüzünlü bir renktir. Sarı neşeli bir renktir. Sarı ilgi çeken bir renktir. Sarı için ayrılığın rengi derler. Dünya hayatında ne varsa zaten , hepsi ayrılığa işaret eder..
114 syf.
5/10 puan verdi
Öldüğünü Kimseye Söylemedim... (Sayfa:80) Bu güzel kadın şairin öldüğünü kimseye söylemedim, kendime bile... Şiirlerinin bittiğini, bir daha hiç yazamayacağını, onu bir daha hiç okuyamayacağımızı da söylemedim kimseye. Yeterki okumaya devam edelim diye. Yeter ki o hüzünlü kadının o hüzünlü şiirleri okunmaya devam etsin diye kimseye
Pulbiber Mahallesi
Pulbiber MahallesiDidem Madak · Metis Yayıncılık · 20079.2k okunma
352 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 5 days
Gülseren Budayıcıoğlu'nun okuduğum ilk kitabı "Camdaki Kız" oldu. Kitap gerçek yaşanmış bir hikayeyi konu aldığı için beni okurken açıkçası çok hüzünlendirdi. Hatta bazen yok artık neler oluyor bu sadece filmlerde olur diye şaşırdığım şeyler aslında hayatın bir parçasıydı. Kitabı okurken birçok duyguyu aynı anda yaşadım. Aşk, sevgi,
Camdaki Kız
Camdaki KızGülseren Budayıcıoğlu · Doğan Kitap · 201924.4k okunma
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.