"Kadın vücûdu, her türlü güzellik ve çirkinlikleriyle, hemen bütün giyindiklerinden sıyrılıp meydana çıkalıberi dünyada aşk anlayışı şiddetle değişmiş ve tabiî, maddîleşmiştir. Halbuki, eski şark düşüncesinde aşk, bir "vücûtlar câzibesi" değil, bir "ruhlar câzibesi" idi. Kadının maddî varlığından ziyâde mânevîyatı ve çeşitli meziyetleri sevilirdi. BUGÜN NASIL MADDESİ SEVİLEN KADIN, MÜMKÜN OLDUĞU KADAR VÜCÛDUNU GÜZELLEŞTİRMEYE ÇALIŞIYORŞA, ESKİ ÇAĞLAR KADINI DA MÂNEVÎYATI SEVİLDİĞİ İÇİN, O ÖLÇÜDE RÛHUNU GÜZELLEŞTİRMEYE GAYRET EDER, RUH GÜZELLİĞİ, SÂRÎ BİR TERBİYE SİSTEMİ HALİNDE ESKİ KADINLARIN BÜYÜK SÜSÜ OLURDU. Aşk uğrunda büyük fedakarlıkların hayatlar ve hayatlar doldurması, bundandı."
Nihad Sâmi Banarlı
(Edebiyat Sohbetleri)