Kadın olduğunun farkında değilsen,
adın olsa ne olacak olmasa ne olacak…Ataerkil bir toplumda varolma mücadelesi ve yasaklarla savaşmak sade bir dille anlatılmış.
Kadının Adı YokDuygu Asena · Doğan Kitap · 20136,4bin okunma
Son zamanların en çok okunan,en çok paylaşılan,sahillerin ayrılmaz bir parçasına dönüşen ve çok beğenilen kitabını ben de alıp ,okudum.Hatta iki aydan fazla oldu fakat bir süre beklemeyi tercih ettim.Sıkça yorumlandığı için de fazla uzatmayacağım.Sahiden tüm övgüleri hak ediyor ,ödüllü de bir roman zaten.
Güçlü ,kendi ayakları üzerinde kızı ve akıllı köpeği ile beraber durmaya çalışan,hayatta varolma mücadelesi veren bir kimyager kadını anlatıyor.Bu kadını en ilginç kılan yanıysa şu; asıl mesleği olan kimyagerliği ne yazık ki her türlü mobbinge maruz kaldığı için yapamadığından ,bir tv kanalında kendine has sunumuyla bir yemek programı yapıp çok başarılı olması.
Aslında içeriğinde çok hüzünlü,çok duygusal olaylar yer almasına rağmen hiç ağdalı bir dil yok,ajitasyon yok.Sakız gibi sündürmeden,dramatize etmeden de doğrudan istenen mesajın verilebileceğinin bir kanıtı gibi.
Mükemmel kurgulanmış.Hatta çok esprili yerleri de var .
60’ların Amerika’sında geçtiğinden o zamanın retro havası muazzam yansıtılmış,dönemin kendi içindeki zorlukları daha doğrusu kadın olmanın zorlukları,dahası diğerlerinden daha zeki ,güzel ve farklı bir kadın olmanın ne gibi engellere neden olabileceği ya da değiştiriyorum engellere rağmen bir kadının isterse neleri başarabileceğini anlatıyor.Yani dolu dolu,çok da rahat okunan bir hikaye.Henüz okumadıysanız,siz de okuyanlar kervanına katılın derim.Kitaplarla kalın..
Mahrumiyet Oteli / Ersin Doğan
Kitabımın adı hüzünlü bir yolculuk olacağının habercisiydi aslında. Mahrumiyetler… Sevgi, ilgi, aile, dostluk gibi yoksunlukların yerini başka şeylerle doldurmak mümkün olmuyor. Eser de bu tema üzerine kurulu.
Hayatın kendisine biçtiği rolle yetinmeyenler bir gün geçmişin rövanşına mutlaka alırlar. Kimi zaman bu mutlu son getirir kimi zaman da hüsran ama ne olursa olsun yarım kalan ve acıtan bir defter artık kapanmıştır ya bu bile ferahlamaya yetecektir aslında.
Eser;
Leman, Gölge, Derviş Baba ve Kardan Adam’la sırlarla dolu bu otelde sıra dışı bir konaklamaya davet ediyor bizi.
Evsiz çocuklar, yaptığı yanlıştan dolayı evladına sırtını dönen aileler ve varolma çabasındaki güçlü kadın mücadelesi beni hem üzdü hem de uzakta da olsa umuda sürükledi.
Heyecanı çok yüksek bir romandı. Finalinde bile iki kez şaşırttı beni. Film tadında soluksuz okudum. Yayıneviyle de tanışma kitabım oldu ayrıca. Baskı ve sayfa kalitesi birçok yayınevine örnek olacak nitelikte. Demem odur ki her anlamda kocaman bir iyi ki Kıymetli yazar @ersin_dogan1 Bey’in diğer eserlerine de merakla bekliyorum.
#alıntılarım
Madem buranın hamuruna ilim irfan katılsın istiyorsunuz o zaman önce büyük bir kütüphane yapın.
Ben en çok sonbaharı seviyorum. Bana, evrenin bile renkleri solabiliyorken kendi kaderimi ağlamamın anlamsızlığını hatırlatıyor.
Bu yaşıma kadar öğrendiğim bir şey varsa o da görünenle görünenin ardında bekleyenin her zaman farklı olduğudur
@ersin_dogan1 @angeyayinlarikitap
#mahrumiyetoteli #ersindoğan #angeyayınları
Kırmızı Saçlı Kadın - Orhan Pamuk
İçinde aşk olan kitapları daha çok seviyorum hele tarih de varsa bayılıyorum. Kitaba bayıldım! Çok uzun anlatmayacağım, konusunu ve incelemelerini her yerde bulabilirsiniz. Benim gözümde masalsı, dramatik, derin, sürükleyici ve müthiş keyifliydi. Orhan Pamuk okurken çoğu Türk okur gibi hem nutkum tutuldu hem yer
Olympe De Gördes Fransiz filozof,aktivist yazar ve kadin hakları savunucusu tarihe damga vurmuş bir kadın. 1780' lerde Fransa'da da tüm dünyada olduğu gibi kadın ikinci cins olarak görülmektedir. Kadınlar toplumda varolma mücadelesi verirken türlü türlü hakaret ve şiddete maruz kalmaktaydi. İşte bu dönemde küçüklüğünden beri p... olarak
sacorgusu ; Çaresizlik -azim- varolma mücadelesi olan üç farkli kitadaki üç farkli kadinın üç farkli yaşamını birbirine doluyor.
-Çocukları için minik beyaz yalan söyleyen,
-Herkes gibi olmadığı için dışlanan,
-İçinde bulunduğu sisteme başkaldiran,
-Bağımlı olmaya zorlanan,
-Güçlü görünmeye calisan,
-Hayatları askiya alınmış
KADINLARdan sadece üçü Gulia, Smita ve Sarah.
TEK BİR TALEPLERİ var, ÖZGÜRLÜK.
Dünyanın her yerinde dışlanan, özgürlüğü elinden alinan, tecavüz edilen, haksızlığa uğrayan ve sessizce ölüme terk edilen MİLYONLARCA KADIN var!
Saç ÖrgüsüLaetitia Colombani · Yan Pasaj Yayınevi · 20206,4bin okunma
Yeni incelemem ile devam ediyorum kitapların büyülü dünyasını aralamaya.
Dahil olduğum ve olmaktan keyif aldığım Literatera Kitap Klübünün yakında yapacağı toplantısının Nisan ayı kitabı Sayın Oylum Yılmaz'ın eseri"Gerçek Hayat".
Ayrıca klübün moderatörlerinden de olan Yılmaz'ın bu duygu yüklü kitabı içinize işleyecek, çok vurucu bir kurgu taşıyor.
Geçip giden bir bir hayatı, bir bilmeceyi çözer gibi anlatıyor yazar ve sarmaşıkların sinsi bir davetkarlıkla gidilen yolu belirliyor.
En vurucu cümlelerden birisi "Ya hayat artık çiçeklenmezse?"
Aşkların, erkeklerin dünyasın da varolma savaşı veren ilk kadın yazarların, onların hayatı çiçeklendirme çabalarının ,umudun romanı.
Hem bir yazar hemde varolma mücadelesi veren bir kadın ve tutkulu bir okur olarak; bu harika kitabı okumak yine çok şey kattı bana.
Gerçeği yaşanmaz olan hayatlara sahip insanların, heleki kadınların hayallerine sarılma çabası birazda.
Her ay seçtikleri birbirinden değerli yazar ve kitaplarla edebi yolculuğumda zenginleşmemi sağlayan bu topluluğa şükran borçluyum.
Size de çok şey katacak eminim, keyifli okumalar.
.
Gerçek HayatOylum Yılmaz · İletişim Yayıncılık · 201757 okunma
Genel sefalet ve gittikçe ağırlaşan varolma mücadelesi artan sayıda kadın ve kızı fuhuşun ve mahvoluşun kucağına iter. Manevi çöküş, ahlaksızlık ve suçlar artar ve neredeyse yetersiz kalan hapishaneler, sözümona ıslahevleri gelişir.
#okudumbitti📚 #stanleycrawford #bayanunguentineninseyirdefteri
Modernize edilmiş bir Adem ve Havva hikayesi ama bir kadın ve bir erkeğin bu seferde karada değilde denizde varolma mücadelesi verdiklerini düşünün. Çok büyük olmamakla birlikte bir mavnada yaşayan Unguentine çifti orayı kendi dünyaları yapmaya çalışır (yetiştirdikleri ağaçlar, sebzeler, besledikleri tavuklar, kazlar...) Ne kadar da bir dünya yaratma çabası öyle değil mi? Fakat yaşanılan ya da kurmaya çalışan hayat nerede olursa olsun insanların arzuları dünyayı kendi gözleriyle şekillendirme çabası, iletişim kurma şekilleri, eyleme geçemeyen davranışları, şiddeti, söylenmeyen sözleri... Kısaca içinde kalmış ama bir türlü dışarıya çıkamamış gerçek benleri bir hiç uğruna yok olup gidiyor. Bayan Unguentine'nin Seyir Defteri insanın (kadın, erkek farketmez) bu zor ama nedense sürdürülen monoloğa neden izin verdiğini anlatmaya çalışmış bir eser. Doyurucu bir metin olduğunu söylemek isterim. #okunur
’'Ben burdayım sevgili okuyucum, sen nerdesin acaba’’ diyerek bitti kitap. Bana seslendi ve bir cevap verme gereği hissettim sevgili üstadıma.
Üstad diyorum çünkü Oğuz Atay, Türk edebiyatında daha önce hep aynı kalıpla yazılan kitapların dışına çıkmıştır. Nedir bu kalıplar? (Burada biraz eleştiri yapacağım)
Tanzimat Edebiyatından 1950
"Yürümek, dönüp arkaya bakmamak.."
Sevgi Soysal'ın 1970 yılında yazmış olduğu, Türk edebiyatı için o döneme kadar benzeri olmayan özgün bir kitap niteliğinde Yürümek.
Geleneksel düzene karşı olan, toplumun değer sistemlerini sorgulayan Ela ve Memet'in hayatlarından farklı bölümlerle oluşturulmuş, hayatın farklı karelerinden bir panaroma çizmiş bize Sevgi Soysal.
Cinsellik, cinsiyet ayrımı, toplum baskısı, zorbalık gibi konuların işlendiği kitapta Ela, kadın duyarlığı ve kadının sesini duyurması noktasında önemli bir işlev görürken, Memet üzerinden ise erkek üzerindeki toplum baskısına değinilir.
Yürümek bir varoluş romanı, bir varolma mücadelesi..
Ela ve Memet'in bu mücadelesi romanın bitmesiyle bitmiş değil.
Ela ve Memet bu mücadelelerine bugün hala devam ediyorlar..
“Bir Kadının Görünmez Yaşamı” Brezilyalı yazar Martha Batalha’nın ilk romanı. Eser, farklı dillere çevrilmiş, “Görünmez Yaşam” adıyla sinemaya da uyarlanmış ve Cannes film festivalinde büyük ödüle layık görülmüştür.
Gerçek hayattan beslenen roman 1940’ların Brezilyasının kültürel yaşamından izler taşıyor.
Olaylar başkarakter Euridice Gusmao ve ablası Guida Gusmao’nun yaşamları etrafında gelişiyor. Aslında kitapta yüzyıllar boyunca devam eden kadın mücadelesinin hikâyesi anlatılıyor. Kabuğunu kırmaya çalışan, varolma mücadelesi veren, erkek egemen toplumda yazgısını yaşamaya mahkum edilen kadınların hikâyesi... Bir yanda kadınların hayalleri öte yanda içinde bulundukları toplumun beklentileri Martha Batalha’nın güçlü gözlemi ve ironik dili ile satırlara dökülüyor.
O dönem toplumunda bir aile için en büyük mesele kızlarının iyi bir evlilik yapabilmesidir. Kadının en önemli görevi de iyi bir ev hanımı olup kendini eşine ve çocuklarına adaması...
Ne yazık ki aradan yıllar geçse de toplumlar farklılık gösterse de kadına biçilen hayat tarzı
çok da değişmiyor.
“İşin doğrusu, Euridice çok zekiydi. Doğru denklemleri verdiğiniz taktirde köprü tasarlayabilirdi. Elinin altına bir laboratuvar verin, size aşı bulurdu. Boş sayfalar verin, klasikler yazardı. Ama onun yerine kendisine kirli çamaşırlar veriliyor, Euridice de bunları çabucak ve tertemiz yıkadıktan sonra kanepeye oturuyor, tırnaklarına bakıp ne düşünsem acaba diye düşünüyordu.” s.14
Unamuno ,enteresan bir adam .
Yaşamı,mücadelesi,ürettikleri ,fikir dünyası.
Kendi yazım türünü icat etmesi,önsöze cevap yazması ,karakterleriyle kavgası hem yüz komik,hem zihin açıcı , hem de Unamuno’nun bir derdi anlatma isteğini gözler önüne seriyor.
Başlarken, Aylak Adam ‘ın bir Dostoyevski romanına uğradığını düşündürten çokça nüans olsa da ;Sis , kendi tarzını öyle güzel bir yerden oluşturup biricik bir nivolaya dönüşmüş.
Augusto Perez’imiz aslında bir bakışın peşinden sokaklar arasında sürüklenirken ve sonunda kendini keşfederken,hayat amacını ararken ;aslında çok sevdiği ve önüne çıkan tüm dikenleri tek tek temizleyen annesinin o saf ve temiz sevgisini arıyor baktığı her yerde.
Her kadında.
Özellikle kitap boyu kahramanımızın karşılaştığı karakterlerle birlikte sorguladığı ikili ilişkiler,evlilik,kadın erkek ilişkileri,tuzaklar,zaferler,yenilgiler ve varolma sancılarıyla kitabın felsefi tabanı da çok güçlü .Sis metaforu çok başarılı ve etkileyici kullanılmış.Hayattaki sislerle başa çıkarken sanatın iyileştirici ve ebedi gücünden faydalanmak gerektiği vurgulanıyor.
Orpheus’un son sözü çok duygusaldı ve son olarak Augusto Perez iyi çocuktu ama fena bir kusuru vardı.
İnsanlara fazla güveniyordu.
Sırf seviyor diye onları tanıdığını zannediyordu.
Eğer geri dönüp söyleyebilseydim söylerdim.
Augusto derdim her ihanet sevgi ile başlar.
SisMiguel de Unamuno · Can Yayınları · 20194,826 okunma