Toplumsal olarak dişilik kadınlık anlamına gelir. Dişilik erkekler için çekici olmak, yani erkeği cinsel yönden cezbedebilmek, eril ölçülere göre cinsel açıdan kullanılabilir olmak demektir. Kadını böyle tanımlayan şey, erkeği tahrik eden şeydir. Erkeğin tahrik olması için kadın olmak yeterlidir. İffetli kızlar, bakireler, indirilmeleri gereken o kaidelerin üzerindeyken "çekici"dirler; kötü kızlar, fahişeler "kışkırtıcı"dır, onun için karşılaştıkları davranışları hak ederler. Toplumsal cinsiyet ayrımı kadınların kendilerini erkekler için, özellikle de erkeklerin cinsel kullanımı için var olan cinsel varlıklar olarak tanımlamaya alıştırıldıkları bir süreçtir. Bu süreçte kadın kendi cinselliğinin erkek gözündeki tasavvurunu kendi kadın kimliği olarak içselleştirir (kendine mal eder) ve böylece onu dünyanın bir gerçeği haline getirir.
Sayfa 132 - Metis YayınlarıKitabı okudu
”kadınları korumaktan vazgeçmeniz lazım, onları farklı uğraşlarla baş başa bırakın; asker olsunlar, denizci olsunlar, otomobil sürsünler, liman işçisi olsunlar. kadınlık korunmaya muhtaç bir varoluş olmaktan çıkınca, her şey olabilir.”
Reklam
Cinsiyetimizi belirleyen elbette sosyal çevremiz değil bu aidiyetin yönünü belirleyen gene de o; Kabil' de kız doğmakla Oslo 'da kız doğmak aynı anlamı taşımıyor, kadınlık aynı biçimde yaşanmıyor, ne de kimliğin başka hiçbir öğesi....
152 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 16 hours
Sessiz bir roman bu, çocuklar uyanmasın diye
“Sessiz bir roman bu, çocuklar uyanmasın diye.” Çocuklar, hayaletler ve üç kuyruksuz kediyle karanlık köşelerde dolanıp “..yere düşmüş olan, düşen ve düşmeye devam eden şeyleri topluyor..” kadın. Şiirler düşüyor, yere, şairler, hesaplaşmak gereken anılar düşüyor, kadınlık ve annelik, ölmüş bir ağaç ve hamam böcekleri.. Gözenekli bir roman bu. Gözenekler, kurgunun gerçeğin içine girip orada ayaklarını uzatmasına yetecek kadar geniş. Kadın ya da yazar, ya da şair mi demeli ona, boşluklar bırakarak yazıyor, kendine de girip yerleşebileceği bir yer kalsın diye. Kurguyla gerçeğin kollarını birbirine dolamanın enfes bir örneğini çıkarıyor ortaya Luiselli. “Dikey anlatılan yatay bir roman bu.” Kadının bilincindeki dünya ile günlük hayatın hayhuyu arasında seksek oynayarak kuruluyor hikaye. Daha çok zihnin içindekileri okuyoruz. Onları şimdiki zamanın şalına sarıp, belli bir zaman sıralamasından azade kılıp tekrarlarla beslediğinden İdeal Defter’i hatırlatıyor insana. Dil yalın, olaylar küçük, mekan dar. “Asla gereğinden fazlasını katmamak, fazla yüklememek, süsleyip püsleyip donatmamak.” Luiselli’nin tarzı, anladığım kadarıyla. Arka kapakta “romancının masa başındaki yalnızlığını edebiyatın coşkun kalabalıklarıyla doldurmak.” dedikleri şeyi kelimeleri incitmeden yapıveriyor. Bir tanışma kitabıydı bu benim için. Girdim koluna Luiselli’nin.
Kalabalıkta Yüzler
Kalabalıkta YüzlerValeria Luiselli · Siren Yayınları · 2016103 okunma
Romantizm bir başkaldırıdır.
"Neden sevgiyi değil de, sevgisizliği öğretiyorsunuz?" "Neden güveni değil de kuşkuyu öğretiyorsunuz?" "Neden iyiliği değil de kötülüğü öğretiyorsunuz?" "Neden bütün bunlara benim karar vermemi engelliyorsunuz?"
Kadere inanmak insanı rahatlatır. Gücü burada. Kadere inanmak insanı sorumluluktan kurtarır. Yanlışı burada. Kaderle rahatlamak insan çaresizliğinin ürünü. Ya çaresizlik? O neyin ürünü? İnsan çaresizliği...
Sayfa 17
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.