İnsanın Allah'ı sevmesi, onun bir şükran borcudur. Çünkü etraflıca düşünürsek görürüz, hissederiz ki, Allah'da insanı sevmektedir. Çünkü, başka varlıklara vermediğini insana vermiştir. İnsanın, kendisine sayısız lütuflarda, ihsanlarda bulunan Allah'ını sevmemesi nankörlük olur. Aslında insanda, sevmek ve inanmak ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacı olan duygulara sırt çevirdiği takdirde, yalnız Allah'ına karşı nankör olarak kalmayacak, yaratılış icabı vazifesini yapmadığı için ruhunda bir boşluk, bir eksiklik hissedecektir. Düşünürsek anlarız ki, kul ile Allah arasında gizli, batınî bir münasebet vardır. Bu, açıklaması, anlatılması güç bir hâldir. Sıkıldığımız, üzüldüğümüz zamanlarda, Allah'ımıza sığınırız. Çünkü, O bize, bizden yakındır. Kur'ân'da Biz, size şah damarlarınızdan daha yakınız. (Kaf Suresi, 16. âyet) diye buyrulmuştur. Vicdanlarının emri ile hareket edenler, Allah ı çok ananlar, zikredenler, insanlık yolunda yürüyenler, çok iyilik edenler, hangi vazifede bulunursa bulunsun o vazifeyi hakkıyla yapanlar, çok ibâdette bulunanlar, bu yakınlık mertebesine ulaşan mutlu kişiler bu hâli anlarlar. Bu bir gerçektir ki, insanlık vazifesinin idraki içinde olanlar ve inandıklarını yaşayan faziletli kişiler, Allah'a daha çok yaklaşırlar. Allah, hâşâ, maddî varlık değildir ki ona yaklaşalım. İnsanın Allah'ına yakın olması, mekân ve mesafe bakımından değildir. Vasıflar, duygu ve sevgi bakımındandır. Ruhumdan ona üfledim. (Hicr Suresi, 29. âyet) sırrına mazhar olduğu için Cenâb-ı Hak melekleri Âdem'e secde ettirmiştir.