“Franz elindeki kalemi, kağıdı hedef almış bir ok gibi tutuyordu. Onun yazarlık çalışmalarına yabancıydı Dora, ama Franz’ın yazı yazarken takındığı ciddiyeti seviyordu. Pek anlamasa da, Franz’ın yazdıklarını kendisine okuması hoşuna gidiyordu.
‘Neler yazıyorsun?,’ diye sordu.
‘Bir öykü.’
‘Nasıl bir öykü? Adı ne?’
Franz düşündü, sonra güldü. ‘Beni anlatan bir öykü. Adı da ‘Der Bau.’
‘Hikâye tam olarak,’ dedi Franz, ‘kendine yer altında karmaşık bir yer inşa eden bir hayvanı anlatıyor. Hayvan, tehlikeleri hisseden keskin bir duyuya sahip. Hayatı savunma üzerine kurulmuş, en büyük özlemi de huzur ve güven. Bu yüzden aklı sürekli, ona sinsice yaklaşan düşmana karşı kalesinin zayıf noktalarını güçlendirmekle meşgul. Düşmanlarının toprağı eşeleyip kazmasını ise gün geçtikçe daha çok hissediyor.’
‘Bir fare mi bu?’ Dora şaşırmıştı.
‘Olabilir. Ama köstebek de olabilir. Hayvan,’ dedi Franz ciddiyetle, ‘özgüvenin, çaresizliğin ve yenilgisini kabul etmenin aşamalarını art arda yaşıyor.’
‘Peki, bu öykü neden seni anlatıyor olsun ki?’
Franz cevap vermedi. Yapının, insanın içinde kendini kolaylıkla kaybettiği karanlığından çıkmalıyım, diye düşündü Franz. Dışarıya, özgürlüğe!”