"…akşam güneşinde yamaçtaki dikenliklerin arasında dolaşırken Mıstık'a rastladı. Namaz kılmış , postalarını giyiyordu.
– Mıstık , saatin yok ; neye göre kılıyorsun?
Mıstık'ı hafif bir ter bastı.
–Ellerimle ölçüyorum, kumandanım.
– Nasıl ölçtüğünü göster bakayım.
Ellerini Teğmen Hüsameddin'e doğru uzattı
– Dört parmak bir saat eder.
Başparmaklarını kıvırıp, el ayaklarını üst üste getirerek saymaya başladı.
– Bunu nereden öğrendin?
–Köydeki imamdan.
–Ya güneş görünmüyorsa?
– O zaman iyice kanaat getirince kılarım…"