Eskiden hemen her evin balkonuna ya da pencere pervazına kuşlar için su kabı konurdu. Aynı incelik mezarlıklarda da görülür, mezarların başucuna mermer su kapları yerleştirilirdi. Kuşun rahmete ve berekete vesile olduğuna inanılırdı. Osmanlı’da çiçeklerin bile dili vardı: Pencerenin önünde konmuş sarı çiçek, “Bu evde hasta var, gürültü yapmadan
Bizde racon budur!
100 yıl önce yoktuk bu hayatta, 100 yıl sonra da haddi aşanlarımız olmazsa olmayacağız. Bu iki yokluk arasında görüntüden ibaret olan varlıklarımızla bir iz bırakabildik mi bu hayata? Olmayan varlıklarımızın bedeli hissetmektir! Öyle ise hissettiğim her şeyden sorumlu tutuyorum kendimi. Evdeki işi ak pirincin içerisindeki ak taşları
Reklam
Bu yazı Mustafa Adak dostuma ithaf edilmiştir.
Müptela Ortalık sidik kokuyordu. Burnuyla havayı koklaya koklaya izini sürdü kokunun ve buldu. Oturduğu bankta arada bir burnuna gelen kesif sidik kokusunun kaynağı kendi pantolonuydu. Bir saat kadar önce diplerinde keskin, gözleri acıtan bir amonyak kokusu olan tarihi sur duvarına hacet giderirken duyduğu ayak seslerinden irkilmiş, hemen
İsimsiz.
E-book olarak okumak İsterseniz. drive.google.com/file/d/1upa9t7o... Her son yeni bir başlangıca gebedir. Bitmek; kimine göre bir son, başkasına göre yeniden doğuştur. Her şeyin sonu olduğu gibi bununda bir sonu vardır. Geç olsa da öğrendim artık. Şimdi baktığımda geride ne bırakabiliyorum ve siz
Aşkın Baharı Geçmeden, Çiçekler Solmadan, Hazan Mevsimi Gelmeden Çıkta Gel Ey Sevgili! Ne vardı sanki çekip gidecek uzak diyarlara; Ne buldun yaban eller de? Sana verdiğim onca sevgimi yetmedi; yoksa dağ kadar vefamı ağır geldi? Ey yâr sevgimin, vefamın heybeti altında ezildin mi? Yüreğinin kalıbı o kadar mı dardı, taşıyamadın mı?
Duman değil dağdaki Bir yangının isi var Bülbül değil bağdaki Bir baykuş ninnisi var Her bahçenin söğüdü Her evin bir yiğidi
Reklam
31 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.