Agatha Christie eserlerini artık yarıladık sanırım (inşallah öyledir) ve yine Poirot olmadığı için beklentiyi düşük tutarak memnuniyeti sağladığım bir roman.
Anne Beddingfeld, babası öldükten sonra babasının hayranı Flemming’in Londra’daki evinde yaşamaya başlar. Nasıl bir hayranlıksa, değil mi? İlginçtir, bu kızımız pek uslu durmayı sevmeyen, kafasını katillere ve cinayete takmış biridir ve tek bir ipucu ile birlikte Güney Afrika yolculuğuna çıkar.
Fail ‘Albay’ adıyla bilinen biridir ama gerçek katil o mudur? Hani kitapta, hangi filmde hemen ilk ipucuyla katile ulaşıldı ki değil mi? Agatha Christie kitaplarından bahsediyoruz. Yeri gelir, Hercule Poirot bile cinayet ile suçlanabilir ama hemen değil. O yüzden biraz dikkatle okumak gerek.
İlgimi çeken noktalardan biri de sayfa 84teki “Biz kadınlar tanıştığımız her erkeği olası koca ya da erkek arkadaş olarak görme eğilimindeyiz” şeklindeki cümleydi. Üzgünüm ama buna ben bile inanmadımsa kadınların da karşı çıkacağına eminim. Önüne gelene güvenmek mi? İnsan yıllarını harcadıklarının acısını yıllar geçse bile atlatamıyor, bu nasıl iş diye sordum kendime.
Hepimize iyi akşamlar, keyifli okumalar diliyorum..