Burgazada'dan kalkar, İstanbul `a gelirdi. Bir kahveye oturup çay içerdi, simitle...
Simidin masaya dökülen susamlarını avucuna doldurup atıverirdi ağzına.Sırtında o eski paltosu yahut balıkçı ceketi ,ayağında ayaküstü diktirdiği kahverengi kumaştan pantolonu, başında keten şapkası...Beyoğlu'na çıkar, Cumhuriyet'te dokunulmayan yalnızlığı içinde otururdu,buraların adamı olmayan biri gibi.
Balıkların ,kuşların, otların,bulutların adamı ,dostu ve yazıcısı... ``)