Aslı

Aslı
@kahveseverbiri
Kitap okumayı hiç sevmezdim.
Evrimsel anlamda gerçek sevgi iç huzur demektir.
Reklam
Basitçe, güvenli insanlar yakınlık konusunda rahattır, çoğunlukla sevecen ve sevgi doludur. Kaygılı insanlar yakınlık ihtiyacındadır, kafaları çoğunlukla ilişkileriyle meşguldür ve partnerinin sevgisine karşılık verip veremeyeceği konusunda endişe duyma eğilimindedir. Kaçıngan insanlar yakınlığı özgürlüğün kaybedilmesiyle eş tutar ve sürekli asgari düzeyde tutma çabasındadır.
Eğer olup bitenleri doğru anlıyorsanız, hisleriniz de normal seyredecektir. Ama algılarınız saptırılmış ve çarpıtılmışsa, duygusal tepkileriniz de anormal olacaktır. Depresyon bu sınıflandırmaya girer ve her zaman zihinsel bir çarpıtmanın sonucudur.
Sayfa 53 - Psikonet YayınlarıKitabı okuyacak

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Daha önce de söylendiği gibi, sevgiyle nefret arasındaki ve iyi nesneyle kötü nesne arasındaki o temel normal bölünme başarılı olmazsa, iyi nesneyle kötü nesne konusunda bir kafa karışıklığı doğabilir. Her türlü kafa karışıklığının temelinde -gerek ağır zihinsel bulanıklık durumlarında, gerekse kararsızlık gibi daha hafif durumlarda- bunun yattığına inanıyorum; sonuca ulaşmada çekilen zorlukların ve berrak düşünme yeteneğinin gelişememesinin kaynağında bu ilksel kafa karışıklığı vardır.
Sayfa 64 - MetisKitabı okudu
...her kaygı, en başından itibaren, ona karşı geliştirilmiş savunmayla birlikte var olur.
Sayfa 63 - MetisKitabı okudu
Reklam
Bebeklik döneminde yaşanan mutluluk ve kişiliği zenginleştiren iyi nesne sevgisi, bence haz duyma ve yüceltme yetilerinin asıl kaynağıdır ve etkileri yaşlılık döneminde de hissedilir. "Ömrünün başlangıcıyla sonu arasında anlaşma olan kişi mutludur," demişti Goethe. "Başlangıç", anneyle mutlu ilişkidir bence; bütün yaşam boyunca nefret ve kaygıyı bu ilişki hafifletir ve insana yaşlılığında bile destek ve tatmin duygusu verir. İyi nesneyi sağlam ve güvenli bir biçimde kurabilmiş bir bebek, yetişkinlik döneminde kayıplara ve yoksunluklara karşı telafiler geliştirebilir. Hasetli kişi bütün bunları kendisinin hiçbir zaman elde edemeyeceği şeyler olarak görecektir, çünkü tatmin olması imkansızdır. Böylece haseti daha da artar.
Sayfa 50 - MetisKitabı okudu
Özellikle hasete yol açan bir etken de başkalarının görece hasetsiz olmasıdır. Haset duyulan kişinin aslında en çok değer verilen ve arzulanan şeye sahip olduğu seziliyordur: Bir iyi nesne ve onun uzantısı olan iyi bir kişilik ve zihinsel sağlık. Üstelik, başkalarının yaratıcı çalışmalarından ve mutluluğundan diş bilemeksizin zevk alabilen kişi, hasetin, gücenmenin ve zulmedilme duygusunun azabından da muaf demektir. Oysa haset ağır bir mutsuzluk kaynağıdır; sakin ve doygun ruh hallerinin -son kertede, çılgınlıktan kurtulmuşluğun- temelinde göreli bir hasetsizlik yatıyordur. Büyük felaketlerden ve şiddetli ruhsal acılardan sonra yeniden huzura kavuşabilen kişilerde gördüğümüz o dayanıklılığın, o içsel gücün de temeli budur. Böyle yatışmış, dingin bir tavır, geçmişin hazlarına şükran duyulmasını ve bugünün verebileceklerinden zevk alınmasını içerir. Yaşlı insanları gençliğin bir daha ele geçirilemeyeceği düşüncesine alıştıran ve gençlerin yaşamına ilgi duymalarını sağlayan da budur. Ana-babaların çocuklarında ve torunlarında kendilerini bir kez daha yaşamaları olgusu -eğer aşın sahiplenici bir tavrın ve çocuklara yansıtılmış hırs ve iddiaların ifadesi değilse- burada anlatmak istediğim tavrın en iyi örneğidir. Kendilerinin de yaşamın deneyimlerinden ve zevklerinden pay almış olduğunu hissedebilenlerde, yaşamın sürekliliğine inanma yetisi daha büyük olur.
Sayfa 49 - MetisKitabı okudu
....çoğu zaman kişinin kendi yaratıcılığına duyduğu güven, haseti önleyen başlıca etkendir.
Sayfa 49 - MetisKitabı okudu
Masum değiliz. Hiçbirimiz :(
Şüphesiz, hüsran ve mutsuz deneyimler, her bireyin yaşamında belli ölçülerde haset ve nefretin gelişmesine yol açar; ama bu duyguların şiddeti ve kişilerin bunlarla baş etme yolları çok farklı olacaktır. Haz ve memnunluk yetisinin -ki alınan iyiliğe karşı duyulan şükranla bağ­lantılıdır-kişiden kişiye değişmesinin nedenlerinden biri de budur.
Sayfa 34 - MetisKitabı okudu
İlksel nesneyi yaralamış ve tahrip etmiş olma duygusu, bireyin daha sonraki ilişkilerinin içtenliğine duyduğu güveni zedeler, kendi sevme ve iyilik yetisinden kuşkulanmasına yol açar.
Sayfa 33 - MetisKitabı okudu
Reklam
Freud, bebeğin süt emmekten duyduğu mutluluğun cinsel doyumun ilk örneği olduğunu söylemişti. Bence bu yaşantılar sadece cinsel doyumun değil, daha sonraki bütün mutlulukların da temelini oluşturur ve bir başka insanla bütünleşme duygusunu mümkün kılar. Böyle bir bütünleşme, kişinin gerçekten anlaşıldığı anlamına gelir ki, her türlü aşk ya da dostluk ilişkisinin ko­şuludur. Eğer sahiciyse böyle bir anlayışın söze dökülmesi de gerekmez; ve bu da onun konuşma öncesi dönemde anneyle kurulan o ilk yakınlıktan türediğini gösterir.
Sayfa 31 - MetisKitabı okudu
Sevgi yetisinin çok önemli bir türevi de şükran duygusudur. Bu duygu, iyi nesneyle ilişkinin gelişmesinde vazgeçilmez bir etkendir ve aynı zamanda kişinin hem başkalarındaki hem de kendisindeki iyiliği görmesini sağlar. Şükranın kökeni bebekliğin ilk evrelerinin duygu ve tavırlarında yatar; bu dönemde bebek için tek nesne annedir. Bu erken bağın daha sonraki bütün sevgi ve aşk ilişkilerinin de temeli olduğunu söylemiştim. Anneyle bu herkesi dışlayan ilişkinin yoğunluk ve süresi bireyden bireye değişse de, kanımca çoğu insan böyle bir evreden geçmiştir.
Sayfa 31 - MetisKitabı okudu
Bebeğin karşı­lanmamış arzuları -tam anlamıyla karşılanmaları da zaten imkansızdır- onun yüceltmelerinde ve yaratıcı çalışmalarında önemli bir etkendir. Bebekte hiçbir çatışmanın olmaması -böyle bir hipotetik durumun gerçekleştiğini varsayarsak- onu kişiliğini geliştirme imkanından ve benini güçlendirecek önemli bir kaynaktan da yoksun bırakacaktır. Çünkü çatışma (ve çatışmanın üstesinden gelme ihtiyacı), yaratıcılığın en temel öğelerindendir.
Sayfa 29 - MetisKitabı okudu
Annenin fazla telaşlı ve kaygılı bir tavırla bebeğe her ağladığında süt vermesi de çok yararlı değildir; bebek annenin kaygısını hisseder ve bu da kendisininkini artırır. Çocukken yeterince ağlamalarına izin verilmediği için yakınan yetişkinler de gördüm; kaygı ve gücenmelerini yeterince ifade etme (ve böylece rahatlama) imkanı bulamadıkları için hayıflanıyorlardı; ne saldırgan itkileri ne de depresif kaygıları bir çıkış yolu bulabilmişti. Abraham da, manik-depresif hastalığa yol açan etkenlerden söz ederken hem fazla engellenmeden kaynaklanan hüsrana hem de aşırı ilgi ve hoşgörüye değinmiştir. Aşırıya kaçmayan bir engellenme, aynı zamanda bebeğin dış dünyaya uyarlanması­nı ve gerçeklik duygusunun gelişmesini sağlayan bir itici güç oluştuştrur. Belli ölçüleri aşmayan bir engellenmenin ardından gelen doyurulma, bebeğe kendi kaygısıyla başa çıkabildiği duygusunu da verebilir.
Sayfa 29 - MetisKitabı okudu
114 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.