Siz insanlar, kendinizden başkasını önemsiz sanırsınız. Halbuki onların içinde koca bir kâinat saklıdır. Olanı hayvanlar da görür; esas görme, olacağı görebilmektir. Ah aşkın basireti, neredesin ?
Sayfa 235
Birinci kural yaradana hangi kelimelerle tanımladığımız kendimizi nasıl gördüğümüze aynı tutar şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak utanılacak utanılacak bir varlık geliyorsa aklına demekki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla yok eğer tanrı dendi mi evvela aşk merhamet ve şevkat anlıyorsan sen de bu vasıflardan bolca mevcut
Reklam
Beşer, fıtraten şu kâinatın Hâlık'ına karşı hadsiz bir muhabbet üzerine yaratılmıştır. Çünkü fıtrat-ı beşeriyede cemale karşı bir muhabbet ve kemale karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır. Cemal ve kemal ve ihsan derecatına göre, o muhabbet tezayüd eder. Aşkın en münteha derecesine kadar gider. Hem bu küçük insanın küçücük kalbinde, kâinat kadar bir aşk yerleşir. Evet, kalbin mercimek kadar bir sandukçası olan kuvve-i hâfıza, bir kütüphane hükmünde binler kitap kadar yazı, içinde yazılması gösteriyor ki kalb-i insan, kâinatı içine alabilir ve o kadar muhabbet taşıyabilir.
Tanpınar vs. Nietzsche & Dostoyevski :)) (s. 288-294)
- Ben bir hikaye mevzuu anlatıyorum. Burada cinayet yok; bir kurtulma işi var. Tek manianın ortadan kalkışı. Tekrar dirilmek var. Evet kainatı buluyor. Kendisine yedi gün mühlet vermişti. Yedi gün cinayeti gizliyor. Yedi gün tekrar dirilmiş gibi insanlar arasında mesut, onları anlayarak, altın parıltılar içinde yaşıyor. Tam bir tanrı gibi yedi
Sayfa 288 - ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SUATKitabı okudu
İçindeki noktadan melekler, felekler ve cümle alem görünmekte. Dıştaki alemin bütün güzellikleri senin insan benliğinde hülasa yani özet olarak bulunmakta. Dış alemde ne varsa senin içinde de aynısı var. Kainat büyük bir alem fakat alemler senin içinde dürülmüş, dercedilmiş, iç içe geçmiş. Sen küçük bir alemsin... Fakat bir manayı alarak ve o manaya yakınlaşarak, sahibinden aldıığın feyizle büyük bir alem haline geliyorsun.
Özlediğimiz neslin vasıfları; 1) AŞK... Başımıza ne geldiyse aşkımızı kaybetmekten geldi. 2) SIR... Aşkın içinde, aşkın tayin ettiği idrak. 3) NEFS ve KAINAT MUHASEBESI... Nefs,ruhumuzun yanında ona zıt çalışan fakültemiz. 4) HAKİMİYET ve GÖZÜKARALIK... Cesaret ve onun tam ifadesi olan şecaat... 5) FEDAKÂRLIK ve DİSİPLİN... Ruh varlığın, nefs yokluğun temsilcisi. 6) MERHAMET ve ŞİDDET... En derin merhamet içinde en keskin şiddet. 7) AKSİYON... 8) O'NUN (s.a.v) AHLAKIYLA AHLAKLANMAK... 9) ZEVK ve ESTETİK...
Reklam
Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat En müstesna doğuşa hamiledir kainat. Yıllardır bozbulanık suları yudumladım, Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları, Yağmur, seni bekleyen
Sayfa 106Kitabı okudu
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
Ey Fatıma…!!
“ Siz insanlar, Kendinizden başkasını Önemsiz Sayarsınız. Halbuki Onların içinde Koca bir Kainat Saklıdır. Olanı Hayvanlarda görür ; esas görme, Olacağı görmekdir. Ah Aşkın Basireti, nerdesin ?
Sayfa 235Kitabı okudu
_Gazeller_ _Keşke uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin. _Ey bütün maddî varlığından kurtulup, sadece baştan ayağa nür olan azîz varlık, yıldızlar bile seni görüp kendilerinden utanıyorlar. Senin cevherin kuyumcuda müşterilerce pek beğenildi. Yani asaletine, rühî güzelliğine, Hakk aşıkları hayran oldular. _Avareliği, bir bir şerbet gibi
Reklam
_İnsanIar, kuşIar gibi uçmayı, baIıkIar gibi yüzmeyi öğrenmişIer ama insan gibi yaşamayı öğrenememişIer. _Görmek isteyenler için ışık, istemeyenler için karanlık vardır. _Hiçbir şeyi kendisi kadar sevmeyen insan, sevdiği varlıkla, kendi kendisiyle baş başa kalmaktan çok hiçbir şeyden korkmaz. Her şeyi kendi için arar ama en çok kendinden kaçar.
Kiminin elinde bir kova kimininde bir kepçe kiminde bir çay kaşığı Herkes kendi yüreğinin kabuğu kadar çeker durur o denizden . . Pinhan ilk romanı ve kitabı okuyan herkesin hemen göreceği üzere tamamen bu hamurla yorulmuş bir hikaye şehrin aynaları keza öyle u tarihsel Roman müstesiz mi Akdeniz havzası üzerinden kurgular Geçmişe Yolculuk yapar
İmtihan...
Delikanlının biri bir gün başlamış aşkı aramaya. "Ben âşık olacağım." deyip sokağa çıkınca da insan tak diye âşık olamaz ki kardeşim. Olunmaz. Aşk çıkar gelir. Ve o anda yapabileceğin bir şey de yoktur. O hakikaten aşksa ona "hayır" deme şansın yoktur. Değilse senin herhangi bir "evet" deyişinle onu aşka çevirme
Ah Minel Aşk...
Netflix'te izlediğim Sonsuzluğun Sınırları adlı belgeselde sonsuzluğu araştıran bir bilim adamı şunları söylüyordu: "Sonsuzluğu çalışırken aslında bir hiç olduğumu, kâinat içerisinde hiçbir önemi olmayan bir zerre olduğumu, kısa bir zaman aralığında yaşayıp sonra da sonsuza kadar yok olacağımı düşünüp umutsuzluğa kapılmıştım." Fakat belgeseldeki bilim adamı, gözlerinde bir anda parlayan bir ışıltıyla sözlerine şöyle devam etti: "Daha sonra bir şey oldu, birine âşık oldum. Ve birdenbire her şey daha önce hiç olmadığı kadar anlamlı hâle geldi" İşte insanın bu engin sonsuzluk içerisinde anlam kazanması ancak varoluşun sebebi, anası ve her şeyi kaplayan rahmet denizi olan “Aşk"la biliş tutması, ona değmesi, ona ilişmesi ile mümkün olur. Çünkü aşk, bizi içimizdeki esas Varlık'la, sonsuz olanla, mana ile bir olmaya çağırır. Ve birdenbire zerre kadar hükmü olmayan varlığımiz, aşkın sonsuz ve muhit olan okyanusuna gark olur, ona karışır, O olur. İşte ancak böyle bir fena hâlinden sonra hakiki bir beka ile bu ålemde, artık o okyanusun akıntısına direnmeden, onun rahmet dalgalarıyla uyum ve ahenk içinde hakiki anlamda can bulduğu gerçek bir hayat yaşamaya başlar. Her yerde o rahmeti, o cemâli, o aşkı görerek; her işini, ilişkisini, eylemini bu aşkla ve şevkle yapmaya başlar ki burada sufilerin ihsan dedikleri makam hakka'l-yakin olarak tecelli eder. Böylece Allahin sonsuz cemâlinin yansıması olan tüm güzellikler; sanat, mûsiki, mimari şaheserleri, divanlar, mesneviler şeklini alıp bu makamın hakiki kaynaktan neşet eden taze ve organik meyveleri olarak etrafa saçılmaya başlar.
Sezin Büyükmenekşe/Şahsiyetli hiçlik
Harika...
İnsanın tanrılaştırılmasından ibaret olan bütün dinler, aşkın varlığı sembollere feda eden, mitoloji halini alan bütün dinler, nihayet aşkın varlıkla dünyayı, gerçekle ideali karıştıran panteizm hakiki din değildir. Bunlar ancak mutlak sezgisine dayanan din adamının duyular dünyası içinde kaybolmuş tecrübeleridir. Filozofun kâinat görüşünü çerçeveleyen hakiki din, ancak duyular dünyasından sonsuzca uzakta ve dünyayı kuşatan mutlak varlığa çevrilmiş sevgide, mistiklerin “ilahi aşk”ından farklı bir anlamda sonsuz varlığa çevrilen, ulaşılamayacak sonsuz varlığa sevgiden ibaret “aşk dini”ndedir.
Sayfa 704 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
95 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.