Kesilmiş bir koyunun kasap dükkanındaki manzarası hoşa gitmez, hatta bazılarına iğrenç görünür. Fakat usta bir aşçının elinde nefis bir et yemeği olduğu zaman, dükkândaki manzarasına bakamayanlar bile onu iştahla yer. Aşk da böyledir. Aslında şehvettir yani hayvani bir istek. Fakat romantik bir muhayyele onu o kadar süsler ve güzelleştirir ki aşkın ilâhi bir duygu olduğuna inanırız. Yüzlerce yıldan beri bu şairane tarifleri dinleye dinleye aşkın insanüstü bir şey olduğunu sanmışızdır. Gerçekte şehvet isteğinden başka bir şey değildir.
Dünyanın göbeğinde dünyadan uzak olan, en iyi eş, en iyi anne olmak için yaratılıp da ne kocası ne çocukları ne de ailesi bulunan bu kadının öyküsü bu işte.
Yarın yine aynı olacak. Mutluluk asla gelmeyecek. Bunu biliyorum. Ama bir gün mutlaka gelecek, yarın sabah gelecek diye inanarak uyumak daha iyi değil mi?
Sahip oldukları malın pek azını verenler vardır; bunu nam olsun diye yaparlar ve gizli arzuları hediyelerini yozlaştırır.
Bir de aza sahip olup hepsini verenler vardır. Bunlar yaşama ve yaşamın cömertliğine inananlardır ki sandıkları hiç boş kalmaz.
Aşkın uzun bir dostluktan ya da sürekli bir ilişkiden doğduğunu sanmak yanlıştır. Aşk manevi bir kaynaşmanın meyvesidir. Eğer bu kaynaşma bir anda olmazsa, değil bir yıl, bir yüzyılda bile oluşmayacaktır.
Beni avutsun diye de yanımda iki yabancı, beyaz çiçek taşıyorum akıl ile güç gittiğinde bile minnetin ve karşılıklı sevgi duygusunun insanoğlunun yüreğinde yaşamaya devam ettiğine tanıklık etsin diye…
Aşk’ı yaratan ve çalışan, dinlenen ve güneş ışığı altında hazineler arayan her kimse için sevilecek birini yaratmış olan El. Çünkü, böyle olmasaydı, insan soyunun hayallerinin hiçbir anlamı olmazdı.
Akıl, hayvanlar ve insanlar arasında keskin bir sınır çizer, insandaki ilahi yöne ışık tutar, hatta bir dereceye kadar gerçekte var olmayan ölümsüzlüğün yerini tutar. Buradan yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki akıl, elimizde olan yegâne zevk kaynağıdır. Etrafımızda akla dair hiç bir şey görmüyor, duymuyoruz, bu da zevkten mahrum olduğumuz anlamına geliyor. Gerçi elimizin altında kitaplar var, ama bu canlı bir sohbetin, karşılıklı ilişkinin yerini tutmuyor.