"Kendini bulmadığın sürece, evet. . . Kendini bulmakla, kıiendini anlamayı karıştırma. Aralarında cennetle cehennem Arasındaki mesafe kadar bir boşluk var. Ama kendini bulmak için de başkalarına benzemeye çalışma sakın. Her şeyin başka bir şeye dönüştüğü bu uğursuz dünyada kendin olarak kalabilmektir asıl mesele. Bu duydukların hakikatin özü değil, yankısıdır. Sesin özünü bulana kadar sessizliğe minnet et" "Peki bu arayış , yani kendini. . . İnsanı yıpratmaz mı, yormaz mı?" "Yormaz olur mu, perişan eder ama yolun sonuna varınca anlarsın ki, asıl mutluluk yolda çektiğin zahmetmiş. İşte insanı yücelten, arama arzusunun büyüklüğüdür. Bu arzunun gölgesi, bulacağın veya varacağın şey her ne ise onun üstüne düşecektir." "Peki, o ana kadar kaybetmekten korktuğum şeyleri ne yapmalı?" "Herkesin kalbinde kara bir delik vardır. Kaybetmekten korktuğun ne varsa oraya saklamalı. Dünyanın hengamesi, her şeyi savurup yok etse dahi, o kara deliğe koyduklarına zarar veremez. Yeter ki kalbin, içine bir şeyler sığacak kadar geniş ve dünyadan uzak olacak kadar derin olsun. Kalbin ne kadar geniş olursa, içinde saklayacağın şeyler de o kadar çok olur."
Kitap
Dostoyevski, "Avrupa'yı kendimizden çok daha iyi tanıyoruz," diyor. Biz ne kendimizi tanıyoruz, ne Avrupa'yı. Ta rihimiz mührü sökülmemiş bir hazine. Sosyologlarımız bir Kızılderili köyünü keşfe gider gibi, alan çalışmalarına koyuluyorlar. Avrupa'yı, Avrupa'nın istediği kadar tanıyoruz Ne var ki ihtiyar Batı da
Sayfa 108
Reklam
Bir Şair Bir Kitap
serin bir rüyanın hatırınadır çektiğim dünya ağrısı. ** bir hayalden geldim ben, bir hayal verdim sana, mavi-yeşil bir hatıra: işte dünya ruhum! ovada sert es, yamaçta sus, ırmakta ağla.
Bir Şair Bir Kitap
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. Lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun. ** Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun! ** Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri eline alır okşar, biri
Tanrı sessiz değildir, o bizimle mütemadiyen konuşur. Sadece biz nadiren duyarız. Kalbini yukarı kaldır da bak. Kalbin gözü var da kulakları yok mu sanıyorsun? Nasıl duyuyoruz inildeyen ruhları?
Haset, Kalbin Sessiz Yangınıdır
Haset, kişinin başkasına verilen nimeti kıskanması ve onun yok olmasını istemesidir. Oysa mümin, nimeti verenin Allah olduğunu bilir. Kardeşinin rızkını kıskanmak, aslında Allah’ın takdirine itiraz etmektir. Cenâb-ı Hak buyurur: “Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler yüzünden insanlara haset mi ediyorlar?” (Nisâ, 4/54) Bu ayet, nimeti kıskanmanın ne kadar çirkin ve boşuna bir tavır olduğunu bildirir. Haset eden zarar verir ama sadece kendine. Resûlullah (s.a.v.) buyurur: “Hasetten sakının. Çünkü haset, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, amelleri yer bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 44) Haset eden, kıskandığı kişiye zarar veremez; fakat kendi kalbini karartır, ibadetinin lezzetini yitirir. Müminin kalbi, kardeşinin huzuruyla huzur bulur. Bugün kendimize soralım: Kalbimizde gizli bir kıskançlık taşıyor muyuz? Kardeşimizin başarısı, bizim içimizi daraltıyor mu yoksa dua mı ediyoruz? Unutmayalım: Haset ateştir; onu besleyen yalnızca içimizdeki nefistir. Kalbi temiz olan, başkasının nuruyla yanmaz; aydınlanır. Selahattin Özmen / 09.05.2025
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.