Kaldırımlar (I)
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık; Biri benim, biri de serseri kaldırımlar. İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler. Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır. ...
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek
Anılar Ne çok dostun var Hatırladık Kaldırımlar'ı Tek dostumuzdu Hani çocuktuk ve sevdalı...
Reklam
Kaldırımlar çok insan taşır üzerinde. Üstü başı dağınık; kafamda binlerce senle yürüdüm kaldırımlar boyunca. Niyet ettim taşıdığı insanlardan biri olmaya. Yürüdüm yürüdüm beni götürebildiği sonsuz yere. Tahmin edilmesi zor olmayan sayısız adımlar attım. Her adımda kafamdaki sanrılı düşünceleri ayak tabanlarımın altına aldım. Hangi acı geçerdi ?
Şu senin gidişin diyorum, üzmemeliydi senden sonra bu kadim vilayeti Sümbül dağı o koca haşmetini konuşturmalıydı beyaz saçlarıyla Hastane önünde bekleyen çaresizler umutlanmalıydı yaşamaya Kaldırımlar oturmamalıydı yalnızlığımın baş köşesine Sokak lambaları tir tir titremeliydi gönlümün meyhanesinde Kent parkındaki çöpler alaya almamalıydı çaresizliğimi Her zamankinden daha şaşalı demlemeliydi kahveleri Cembeli Hiç olmazsa çevreyolu biraz başımı okşamalıydı Gel çocuk seni teselli edeyim demeliydi Ahmed-i Xani Meydan medresesi konuşturmalıydı kalemimizi Susmamalıydı tahsil gören medreseli Sükünetin kalesine sığınmamalıydı Hacı Ali, Eyy torun üzülme benim ben demeliydi Seyyid Taha El-Hakkâri... Bunca kalabalığa rağmen yapayalnız kaldı bu asrın insanı. Bana soracak olursanız tahammülsüzlükten başka bir şey değil yalnız kalmaları... •Seyyid'in acziyet kokan kaleminden...
Kapı aralığında, cereyanda, akşam vakti, Aliço'nun boynundan uzun yolların kokusunu çekti içine. Binlerce kilometre yol, o yollardaki ağaçlar, kuşlar, benzinlikler, çimenler, evler, insanlar, arabalar, traktörler, mobiletler, virajlar, kavşaklar, sesler, rayihalar bir boyna nasıl sığdı diye düşünmedi. Kendisiyle fazla konuştuğu zaman olanları bildiğinden, epeydir sadece başkalarıyla konuşuyordu ve aklının sorduğu soruları duymazdan gelip, yanıtsız bırakıyordu. Kendisiyle kendisi arasında bir nevi küslüktü bu ama tam bir küslük de sayılmazdı. Daha ziyade gizli bir ilişmezlik ya da kendinden yana bakmazlık olarak görülebilecek bir garip haldi. Aliço Meryem'i içeri itip kapıyı kapattı ve ay dışarda kaldı, yıldızlar dışarda kaldı, ay ışığı da dışarda kaldı. Kırık dökük kaldırımlar, tozlu yollar, iğde kokan hava, otların arasında bitmiş kır çiçekleri… Hepsi dışarda kaldı. Ağustosböcekleri, tembel tembel hışırdayan yapraklar ve o gece usul usul esen poyraz, onlar da dışarda kaldı.
Bu dizeler, bence üstad Necip Fazıl Kısakürek'in hayatının da hâsılası olmalı. Zira kendi ifadesiyle bohem hayatı sona erip pîri Âbdülhakim Arvâsî (h.z) ile tanıştıktan sonra ömrünün geri kalanını Allah'ı aramaya ve insanlığa davayı haykırmaya adadı. " İn cin uykuda, yalnız iki kişi uyanık Biri benim, biri de serseri kaldırımlar" evresi yerini, "Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök! Heybem hayat dolu, deste ve yumak Sen, bütün dalların birleştiği kök; Biricik meselem, Sonsuza varmak...* dönemine bırakmıştı artık.
Sayfa 149
Reklam
228 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.