Vazifesi güya, Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki ‘Pontusçu’ Rum çetelerine karşı direnişe geçen bizimkileri zaptürapt altına almaktı ama ben, Dünya Savaşı’nda yüzakımız olan Çanakkale savunmasında adını duyuran ‘Anafartalar Kahramanı’nın böylesi haince bir zaptürapt girişimine âlet olmayacağından emindim. … bu arada olmadık işler de yapıyordum 17-18 yaşın delikanlılığıyla. Bir çete kurmuştuk arkadaşlarla. Hava kararınca, daha çok ‘gayrimüslimlerin’ oturduğu Cadde-i Kebir (İstiklal Caddesi) civarına dağılır ve buradaki düşman bayraklarını, utanmazca asıldıkları yerden indirir çöpe atardık. “Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen! Böyle sokaklarda ki, anası can verirken, Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var… Böyle sokaklarda ki çamurlu kaldırımlar En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini, Üstünde orospular yükseltiyor sesini. Burada bütün gözleri bir siyah el bağlıyor.”
Sayfa 76
Anılar Ne çok dostun var Hatırladık Kaldırımlar'ı Tek dostumuzdu Hani çocuktuk ve sevdalı...
Reklam
Kapı aralığında, cereyanda, akşam vakti, Aliço'nun boynundan uzun yolların kokusunu çekti içine. Binlerce kilometre yol, o yollardaki ağaçlar, kuşlar, benzinlikler, çimenler, evler, insanlar, arabalar, traktörler, mobiletler, virajlar, kavşaklar, sesler, rayihalar bir boyna nasıl sığdı diye düşünmedi. Kendisiyle fazla konuştuğu zaman olanları bildiğinden, epeydir sadece başkalarıyla konuşuyordu ve aklının sorduğu soruları duymazdan gelip, yanıtsız bırakıyordu. Kendisiyle kendisi arasında bir nevi küslüktü bu ama tam bir küslük de sayılmazdı. Daha ziyade gizli bir ilişmezlik ya da kendinden yana bakmazlık olarak görülebilecek bir garip haldi. Aliço Meryem'i içeri itip kapıyı kapattı ve ay dışarda kaldı, yıldızlar dışarda kaldı, ay ışığı da dışarda kaldı. Kırık dökük kaldırımlar, tozlu yollar, iğde kokan hava, otların arasında bitmiş kır çiçekleri… Hepsi dışarda kaldı. Ağustosböcekleri, tembel tembel hışırdayan yapraklar ve o gece usul usul esen poyraz, onlar da dışarda kaldı.
Bu dizeler, bence üstad Necip Fazıl Kısakürek'in hayatının da hâsılası olmalı. Zira kendi ifadesiyle bohem hayatı sona erip pîri Âbdülhakim Arvâsî (h.z) ile tanıştıktan sonra ömrünün geri kalanını Allah'ı aramaya ve insanlığa davayı haykırmaya adadı. " İn cin uykuda, yalnız iki kişi uyanık Biri benim, biri de serseri kaldırımlar" evresi yerini, "Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök! Heybem hayat dolu, deste ve yumak Sen, bütün dalların birleştiği kök; Biricik meselem, Sonsuza varmak...* dönemine bırakmıştı artık.
Sayfa 149
_Kadın olsam hayat kadını olurdum. _Bir çiçeğe konan kelebek olmaktansa, bir boka konan sinek olmayı tercih ederim. _Kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıydım. _Beni soğuk, kibirli, ukala falan bulduysanız sizi sevmemişimdir. Sevdiğime kedi gibi olurum ben. _Yeterince dürüstsen, fazlasıyla
FİKİR PRENSİ, ÇİLEKEŞİN ŞİİRİ...
Genç Şair: "Şu benim herkese parmak ısırtan şiirim "Kaldırımlar"ı göklere çıkarıyorlar. Bense yerin dibine indirdikleri fikrindeyim. Zannediyorlar ki, o şiir, kaldırımlarda geceleyen, evsiz barksız, sefil bir sınıfın destanı... Hâlbuki o, belki şato sahibi, en nadide ağaçtan yontulu karyolasında gözü uyku tutmaz, mustarip fikir prensinin, çilekeş (entelektüel)in şiiri... 20.asır (entelektüel)ine bağlı, ruhunu ve gayesini yitirmiş bir cemiyette bunalımlar yaşayan öncü kişiliğin şiiri... Bu kadarını bile anlayan yok... İnsan, çürümez, pörsümez, lif lif dağılmaz da ne olur bu cemiyette?..
Sayfa 17 - Mecmua, 2. Baskı 1976, Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
Reklam
VE KALDIRIMLAR...
1927-28'lerde Bâbıâli'nin kendi öz sınırları içinde de, bir sanat hâdisesi sayılan, övülen, yüceltilen bir iş var... Bir şiir: "Kaldırımlar"... İsviçre'de tedavide bulunan Yakup Kadri "Alp dağlarından" başlığıyla yazdığı yazılarda genç Şairi kahramanlaştırır, M. Şekip Hoca onun için "Yalnız bu şiir büyük bir sanatkâra yeter" diye hüküm verir, Peyami Safa da "Yeni Türk şiirini Şairi" yazsısına hazırlanır. Bir de Nurullah Atâ dedikleri sinir kumkuması bir zat vardır ki, işi gücü, derdi meramı bu şairi övmekten ibaret... O da yazıda olsun sözde olsun, yalnız, fikir bağından mahrum kelimelerle... Cümlelerle bile değil... Parlak, keskin, güzel, yeni, diri, derin... Prens Hamlet'in Ofelya'ya dediği gibi, kelimeler, kelimeler... İncisi düşmüş, istiridye kbukları hâlinde bomboş sıfatlar...
Sayfa 16 - 17 Mecmua, 2. Baskı 1976, Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
"Kaldırımlar"ı göklere çıkarıyorlar . Bense yerin dibine indirdikleri fikrindeyim. Zannediyorlar ki ,o şiir, kaldırımlarda geceleyen evsiz barksız, sefil bir sınıfın destanı... Halbuki o, belki şato sahibi, en nâdide ağaçtan yontulu karyolasında gözü uyku tutmaz, mustarip fikir prensinin çilekeş (entelektüel)in şiiri...
Bizler
Biz bir elbiseyi dört yıl, beş yıl, altı yıl giyeriz. Elbisemiz üstümüzde eskir. Eskiyle gezer, ona alışırız, çıkartmak da istemeyiz. Ta ki evlerimizden kadınlarımız, kızlarımız şikâyet edip, sabah akşam "Komşularımızdan, eşimizden dostumuzdan utanıyoruz!" diye diye başımızı ağrıtana kadar. Bizden çoğunun elbisesi üstüne göre biçilmiş
Anılar Ne çok dostun var Hatırladık Kaldırımlar'ı Tek dostumuzdu Hani çocuktuk ve sevdalı
Reklam
KALDIRIMLAR -I-
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum...
Sayfa 116 - ŞEHİR -Kaldırımlar I 1927- 8.Baskı, Büyük Doğu Yayınları
TÜRKİYE'NİN BAUDELAİRE'İ...
- "(...) "Kaldırımlar", dünya çapında bir şiir. 1930'lu yıllarda biliyorsunuz Abdullah Cevdet'in İçtihat diye bir mecmuası yayınlanıyor. Ben onu da şöyle bir gözden geçirdim. İsmail Ali'yi inceledim. Üstad'ın 1928'te kitabı çıktığı zaman bir gençlik fotoğrafını koymuş derginin kapağına. Ve altında ne yazmış biliyor musunuz? “Türkiye'nin Baudelaire’i.” Türkiye'nin Baudelaire’i dediği, bütün dünyanın hayran kaldığı, aşık olduğu bir Fransız şairini Üstad'a benzetiyor. Üstad 1928'te "Kaldırımlar"ı yayınladığı zaman daha 24 yaşında bir genç, epey genç bir şair. Yani 24 yaşında Baudelaire. Türkiye'nin Baudelaire’i diye yazmış...
Sayfa 34 - Kâzım Albay, -Bekir Oğuzbaşaran ile Röportaj-Kitabı okudu
I Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Kaldırımlar her şeyi biliyor; Laf aramızda...
111 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.