Latife Hanım-Mustafa Kemal evliliğinin gergin anlarından biri...
Sinirini yelpazesini avucuna vurarak gidermeye çalışan Latife Hanım, elini kanatır. Atatürk, tokat atmaya yeltenir.
Fakat Latife Hanım kendini müdafaa için elini siper etmeye kalkınca kanlı parmaklar Atatürk’ün yüzüne isabet eder...
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatına giren
Hz. Muhammed (s.a.s.), biraz önce söylediğimiz gibi yalnız kalmayı tercih ediyor ve Hira'da tefekküre dalıyordu. O sırada kırk yaşındaydı. 610 yılı Ramazan ayının 27. gecesinde sabaha karşı ibadetle meşgul olduğu sırada vahiy meleği Cebrail kendisine "Oku" emrini verdi. O zamana kadar hiç karşılaşmadığı ve görmediği meleğin heybetli görünüşü ve hitâbı karşısında heyecanlanan ve korkuya kapılan Hz. Muhammed (s.a.s.), şaşkınlık ve endişe içerisinde "Ben okuma bilmem" cevabını verdi. Onu dayanamayacağı ölçüde sıkıp sonra bırakan Cebrail "Oku" emrini tekrarladıysa da yine "Ben okuma bilmem" karşılığını aldı. Bu konuşma aynı şekilde ikisi arasında üç defa tekrarlandı. Cebrail üçüncü defa aynı cevabı aldıktan ve onu tahammülü çok zor bir şekilde sıkıp bıraktıktan sonra Alak Sûresi'nin ilk beş ayetini okudu. Hz. Muhammed (s.a.s.) de tekrarladı:
"Oku! Yaratan Rabbının adıyla. O insanı bir "alaka"dan yarattı. Oku! Rabbın sonsuz kerem sahibidir. O Rab ki kalemle yazmayı öğretti. İnsanabilmediğini de öğretti."
Ben dilsiz, zayıf ve cansız bir varlığım. Konuşma ve açıklama yeteneğinden mahrum kuru bir kamışım. Beni parmaklarının arasına altıncı bir parmak olarak alan sensin. Sevinç ve eğlence meclisini benimle güzelleştiren sensin. Eğlence ve günah sayfalarını benimle karalayan sensin. Sazcı olmazsa hiç ney feryat eder mi? Kâtip olmazsa kalem hiç nakşeder mi?
Tutunamayanlar, evet o meşhur ya çoğumuzun okuyup hatırlamadığı ya da yarım bıraktıği lakin epey ünlü kitap (!)
Birçok mecra ve makalede tonla akademik inceleme ve fikir tartışmaları olduğundan Amerika'yı da yeniden keşfetmeye gerek olmadığından ben gözüme takılanları ve bazı ders notlarımdan alıntıları kendime de kayıt altına tutabilmek
Bostan ve Gülistan
Hem sıkmıyorsun hem de eğlenceli bir yazım dilin var. Eski sahifelere de hayranlık duyduğumu sende öğrendim.
Şeyh Sadi Şirazi keşke rüyama gelsen de seninle şimdiki ve geçmiş zaman üzerine sohbet edebilseydik diyorum sonra kitabı okurken seninle zaten sohbet ettiğimizi görüyorum. Demek ki neymiş? Ölmeden önce yaşatmaya çalışın kendinizi, nasıl mı? Elbette kağıtla, kalemle, yoksa ölünce bir daha konuşma şansınız olmayacak.
Minnet duymak, insanların birbirleri için yapabilecekleri en basit, ama en güçlü şeylerden biridir. Ve verimliliğe olan sevgime rağmen, bencce en iyi teşekkür notları, eski yollar yapılanlardır; kağıt ve kalemle.
Islık çalmak da yatıştırıcı bir davranış olabilir. Bazı insanlar şehrin bilmedikleri bir bölgesinde ya da karanlık, ıssız bir sokakta yürürken kendilerini sakinleştirmek için ıslık çalar. Bazı insanlarda stresli zamanlarda kendi kendine konuşma davranışı gözlemlenebilir. Sinirli ya da üzgün olduğu zamanlarda durmaksızın konuşan bir arkadaşı vardır mesela (eminim hepimizin böyle bir arkadaşı vardır). Kalemle masaya vurmak ya da parmaklarla ritim tutmak gibi bazı davranışlar ise dokunsal ve işitsel yöntemleri birleştirmektedir.
Hasta tabelasını okumuş, sonra da Gunilla'ya yaşlı adamdaki hastalığın ayrıntılarını sormuştu.
Ondan öğrendiğine göre yaşlı adamın beynindeki ur günden güne büyüyor ve baskı yaparak davranış
bozukluklarına yol açıyordu. Gunilla bir sürü tıp terimiyle açıklamaya çalışıyordu durumu: Sol
frontal lobda gliablastom oluşmuştu. Beynin sol yarısında bulunan merkezler bozuluyor, adamın sağ
koluna felç iniyor, motor konuşma kusurları görülüyordu. Hastanın bulantısı ve şiddetli baş ağrısı
vardı. Gunilla bu hastalığın kişilik bozulmalarına, unutkanlığa yol açtığını da eklemişti. Sami'nin
anladığı kadarıyla yaşlı adamın durumu ağırdı. Kortizon vererek ödemi çözmeye çalışıyorlardı.
Elektrosefalografide alfa yerine delta ritmi çıkıyordu. Ağrısı çok artıp konuşma güçlüğü çektiğinde
Gunilla hastaya Fortecortin ve 8090 mg. Prednizolon veriyordu. Bunları alınca biraz rahatlıyordu
yaşlı adam, konuşması geri geliyordu.
Haftada üç kez, yaşlı adamı en alt kattaki kurşun kaplı odaya indirdiklerini görüyordu Sami. Orada
adamın başını mürekkepli kalemle işaretliyorlar, on dakika kadar 4000 radyasyon ışın tedavisi
uyguluyorlardı. Bu seanslardan sonra yaşlı adam bitkin çıkıyordu yukarıya. Tedavi günleri sağlam
hücrelerinde şişme görülüyor, bulantısı artıyor, aşırı bir hassasiyet içinde ağlama, bazen de küfretme
krizlerine giriyordu.
Atatürk Milliyetçiliğinin Özellikleri
Birinci Dünya Harbinden sonra ülkesi işgal edilmiş, esaret altına alınmış bir milleti kurtarmanın yegâne yolunun milliyetçilik duygusu olduğu kadar, yeni kurulmuş Devleti yükseltmenin ve kalkındırmanın yolunun da milliyetçilikten geçeceğini bilen büyük Atatürk, bu ilkeye sıkı sıkıya sarılmıştır. Atatürk
Mehmet Aşçı; kırk yedi yaşında. Tek derdi anlaşılmak. Bu yüzden de kağıda kaleme sarılarak bize derdini anlatır. Mehmet bey; gömlek ve pileli pantolonlu, köstekli saati, konuşma tarzı ve tavırlarıyla, tam bir eski Osmanlı beyefendisidir. ‘Ruhunu Satanlar Derneği’ gibi bir işle meşgul olduğundan kimsenin hakkında ne düşündüğü de hiç önemli değildir
Neden çocukken belki Felsefe Taşı’nı belki de Sırlar Odası’nı okuduğumla bırakmışım, neden gençken bir daha, neden yetişkin olunca bir daha okumamışım? Beğenim, her kitapla katlanarak artıyor. Bayıla bayıla okudum. Çocukluk aşkım (hadi tamam itiraf edeyim, aşklarımdan biri) Cho ile Harry’nin arasında geçenler tatlı tatlı tebessüm etmeme (oooğlum
Oğuz Atay’ın en çok bilinen ve belki de edebiyat için en vurgun eserlerden biri olan Tutunamayanlar aslında bir yenilik denemesidir. Postmodernizmin ilk defa bu kadar belirgin ve teknik açıdan doğru kullanan bir yazar olmuştur kendisi.
Roman üç farklı hikayeden oluşmuştur. Hepsi birbiriyle bağlantılı gibi görünse de aslında farklı evrelerin
...seninle beraberken benim için her şeyden değerli olan, o zamanlar yaptığın gibi, yüzüme bak, göz göze gel ve adınla çağır beni.
Call Me By Your Name, üç dört yıldır bildiğim bir film ama izlemeye hiç yeltenmemiştim. Hikayeme katkısı olacağını düşündüğüm için Timothée yüzünden izlerken hayatımda ilk kez bir yapıma comfort filmim diyeceğimi