Yağmurlu bir Pazar sabahı elime aldığım bu kitabı 11 saatte oturduğum yerden kalkmadan bir solukta okudum.Hayatta hepimize ilham olan, umutsuzluk ve endişe anında bize yön veren kitaplar olmuştur.Bu kitap, hem umut verdi hem de düşündürdü beni.Baş karakterimiz Nora, aslında yalnızlıktan,üst üste yaşadığı tramvalardan dolayı majör depresyon yaşıyor.Okurken hepimiz kendimizde Nora’dan bir parça buluyoruz.Hayatımız yolunda gitse de gitmese de her zaman daha fazlasını istiyoruz.İyi bir kariyer,ekonomik özgürlük, sağlık,gerçek sevgi ve sevilme arzusu…Biri eksik olduğu zaman hep başarısız ve kusurlu hissediyoruz kendimizi.Nora’nın mutsuz bir hayatı var.Ailesi yok, nişanlısını terkediyor,kedisi ölüyor,hayalindeki işi yapmıyor,sadece para kazanmak için gittiği işinden bile kovuluyor.Onu hayata bağlayan en temel şey yani sevgi eksikliği özellikle çok ağır basıyor ve intihar ediyor.Yaşadığı paralel hayatlarda bir çoğuna sahip olsa da asla tatmin olmuyor.Çünkü aslında insanoğlunu besleyen en temel şey salt sevgi…Bu sevgi ailenin sevgisi olabilir, en yakın dostunun sevgisi olabilir,sevgilinin sana olan sevgisi olabilir.Yalnızlık depresyona sürüklüyor Nora’yı…Kişisel gelişim kitaplarını çok sevmem fakat yazar hikayenin içerisine öyle bir rehber koymuş ki sizi düşündürüyor,aydınlatıyor.Aslında bu tarz kitaplarda birinin bu kadar yönlendirmesini,basmakalıp cümlelerle size ışık tutmasından da çok hoşlanmazdım fakat burda hikaye ilerledikçe “evet gerçekten hiç böyle düşünmemiştim, hiç bu açıdan bakmamıştım” dememe neden oldu.Her zaman bir yol vardır,her zaman bir umut vardır.Yeter ki ayağa kalkalım,yeter ki isteyelim.